28 Ocak 2010 Perşembe

Ayaz & Uyku Arkadaşı


Babasıyla Ayaz'ın bir uyku nesnesi olmadığının farkına varmamız aynı zamana denk geldi. Tam da bu sıralarda 4. ay kontrolü için götürdüğümüz doktor uyurken tutabileceği birşey olsun demişti. Zaten uyurken ya da sıçradığında ya yanındaysak bizim elimizi sıkı sıkı tutuyor ya da üzerindeki örtüyü tutuyor, ona sarılıyordu. Öncelikle evdeki birkaç oyuncağını denedik ama dokularından sanırım pek olmadı. Miki Fare'si var pek güzel ama onu da uyku nesnesi yapmak istemedik. Hem onunla oynamayı(özellikle burnunu yemeyi) çok seviyor hem de renkleri pek canlı. En sonunda dün mama sandalyesi almak için gittiğimiz Joker'den mama sandalyesi dışında bilimum ıvır zıvır alırken resimde gördüğünüz uyku adamı(bu ismi ben koydum) da aldık. Gördüğünüz gibi iyi tuttu :) Hem renkleri pastel hem de dokusu yumuşacık. Muhteşem.

26 Ocak 2010 Salı

Çalışan Anne olarak hazırlıklarım (I)..

Aslında yazının başlığını "Çalışan anne işe gitmek için nasıl hazır olur?" yapmıştım ancak sorunun cevabının "Hazır olamaz" olduğunu düşündüğüm için vazgeçtim. Hele ki benim kadar küçükken bıraktıysanız hazır olmak diye birşey yok diyebilirim.

Peki ben işe hazırlık sürecinde neler yaptım? İşte cevabı:

1. Bakıcı;

Öncelikle daha hamileyken, işten ne kadar süre uzak kalacağımın belli olmadığı zamanlarda bile bildiğim, karar verdiğim tek şey bebişimin bakıcısı olacak kişinin en geç doğumla birlikte işe başlamış olmasıydı. Biz arayışa beklenen doğum tarihinden 6-7 hafta kadar önce başlamıştık. Ajanslara başvurmadan önce yakınlarımıza, öncelikle oturduğumuz çevredeki tanıdıklara haber verdik. Yürüme mesafesinde olmasının avantaj olduğunu düşünüyorum. Buradan birkaç kişiyle görüştük, hatta biri başladı da. Ancak sonra o olmadı. Sonra arkadaş çevremize haber verdik. Bu şekilde tanıştığımız Ayaz'ın Berrin Teyzesi hala devam ediyor. Kendisiyle ve bizimle de iyi anlaşıyor Allah'a şükür. Tek vasıtayla yarım saatlik mesafeden geliyor.

Berrin bizimle çalışmaya başladıktan üç hafta sonra Ayaz dünyaya geldi. Gözünü açtığından beri onu evin içinde gördüğü için de hiç yadırgamadı. İlk üç ay her ne kadar Ayaz'a yapışık yaşasam, hiçbir işini, başkasına bırakmamaya çalışsam da (babası hariç) tabii ki o da oğlumun herşeyiyle ilgilendi. Beni izledi, yaptıklarımı ve yöntemimi benimsedi. Ayaz'a bakacak kişinin o doğduğundan beri evde olması kararımdan çokkkkk memnunum. Bunun son zamanlara bırakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle çalışmaya başlayacağınız kişi ya da kişilerle anlaşamama ve yolları ayırma riski varken. Tabii bu risk her zaman var. Ancak artık bunun olması için ekstra bir durum gerekiyor, karşılıklı anlaşamama, beğenmeme gibi etkenler ortadan kalkıyor.

2. Günlük Rutin;

Tracy'yi çok daha önce duymama rağmen kitabı almakta ihmalkarlık etmiştim. Doğumdan az sonra acil(!) koduyla internetten siparişi verdim. Ayaz henüz 40 günlük olmamıştı kitabı hatmettiğimde. Önce kırkı dolana kadar izleyeyim dedim. Sonra hadi iki aylık olsun bebişim şimdilik ne zaman isterse emzirmeye devam dedim. Baktım ki bizimki tam anlamıyla bir atıştırmacı oldu, ben de bu gidişe bir dur dedim. Ayaz'ın iki aylıktan itibaren zamana göre değişen bir rutini var. Tracy kadar ideal olmasa da fena değiliz bu konuda. Hatta anneanne/babaanneleri bile ikna ettik. Rutinimizi, geçen zaman içinde yaptıklarımızı ayrıca yazacağım. Rutin her bebek için gerekli ama çalışan anneler ve bebekleri için şart bence. Böylece ne zaman ne yaptığını üç aşağı beş yukarı biliyorum ve emzirme saatlerini evde olduğum saatlere göre ayarlıyorum. Ayaz ben evde olmadan sadece bir kez süt içiyor. Bu da biberona alışıp m.emeden vazgeçmesi riskini azaltıyor.

3. Ayaz Kullanım Kılavuzu;

Bunu hazırlarken Kitubi'nin Bebek bakım el kitabı'nı referans alarak bize göre küçük değişiklikler yaptım. Bebek bakım el kitabı yerine de adını Ayaz Kullanım Klavuzu koydum bitti gitti. Yine aynı şekilde günlük dokümanı hazırladım. Bakıcımız bunu hergün düzenli olarak doldurduğundan hem benim ne yapıyor ne ediyor diye aklım kalmıyor hem de ikide bir ne kadar süt içti, kaka yaptı mı gibi soru sormak zorunda kalmıyorum.

4. Bakıcı ne kadar iyi olursa olsun, insanın kanından gelen sevginin başka olduğunu düşünüyorum. Anneanne, babaanne, dede zaten bırakamıyorlar da, hem benim için kolaylık olsun hem de Ayaz için keyif olsun diye, iki haftada bir denk gelecek şekilde bir hafta anneanne bir hafta babaanneden bizim evde Ayaz'la ilgilenmelerini rica ettim. Bu şekilde hem Ayaz onlarla tam birgün geçirip sevilmeye doyuyor. Hem de Berrin o gün ev işlerini hallediyor. İleride bu anneanne, babaanne günleri devam ederse, Ayaz için tam şımartılma günü olacağını tahmin ediyorum.



İlk kardan adam..


Bugün öğleden sonra..
Eve gittiğimizde, babası üşenmedi, hasta hasta, oğlunun odasındaki balkonda kardan adam yaptı..

Özledim çok..


Bunlar bu sabahtan kareler. Pazar günü oğluşu çıkarmıştık, karla tanışsın, haşır neşir olsun, o kadar kar yağdı bir beni çıkarmadınız demesin diye :P Dün eve gider gitmez -babası da erken çıkıp benimle geldi- Ayaz'ı giydirip çıkardık yine, bir de kara yatırdık üstelik. Bu sabah da pilot kıyafetlerinin açılışını yapıp önce balkona çıkardık, sonra da aşağıya bahçeye indirdik. Oğlum annesiyle babasının delirdiğini düşünüyor olabilir sanırım. Bu soğukta giydirip giydirip nereye çıkarıyorlar beni diye..

* * *

İki gündür işe arabayla gelmediğimiz için öğlenleri de oğluşuma gidemiyorum. Dün bizi gördüğünde kuş gibi çırpınıp, güldü. Benim de için gitti tabii. Burnumda tütüyor. Biraz sonra çıkıp koşa koşa evime, oğluma gideceğim. Çok özledim bebişimi..

24 Ocak 2010 Pazar

Hava Ayaz'mı Ayaz


İstanbul'da ilk kar yağan yerlerden birinde oturduğumuz için, pencereden görerek de olsa Ayaz daha önce karla tanışmıştı. Ancak bu sefer başka tabii.. Dün anne ve babasıyla balkona çıkıp ilk kez kara dokundu. Tipi nedeniyle bir türlü dışarı çıkmaya cesaret edememiştik. Bugünse tipi mipi dinlemeyip resimde gördüğünüz gibi oğlumuzu kısa süreliğine de olsa bahçeye çıkardık. Hemen elma yanak, kırmızı burun oldu kendisi.. Dünyanın en şirini..

21 Ocak 2010 Perşembe

Çalışan Anneler Diyarı..

Evet, başlıktan da anlaşılacağı gibi çalışan anneler grubunun bir üyesiyim artık.. Bu konuda o kadar çok yazı okudum ki kendimi hazırlayabilmek için.. Annlerin Dünyası'nda da konu işlenmişti, orayı da hatmettim.. Ne okursam okuyayım kalbime hükmedemedim..
Ebeveynlerin hayatlarını çocukları üstüne kurmaması gerektiğine inananlardanım. Gerektiğinde fedakarlık yapmamız gerekiyor tabii ki, çünkü yavrularımızı dünyaya biz getirdik. Onları biz istedik. Tamamen kendimiz için. Şimdi onları bu dünyaya hazırlamak, mutlu yaşamaları için elimizden geleni yapmak da bizim görevimiz. Zaten normal olan her anne babanın da seve seve yapacağını düşündüğüm bir görev bu. Görev kelimesi belki itici gelebilir ama bu görevlerin en tatlısı dersem söylemek istediğimi anlatabilirim sanırım. Tüm bunların yanında esas olarak, onları hayata hazırlamak ve gelecekte büyük beklentiler içinde olmamak için de gereksiz fedakarlık yapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Onlar hep bizim meleklerimiz olacaklar ama bir gün kendi kanatlarıyla uçacaklar.
Çalışmaya alışmış, bebek olmadan önce iş hayatını bırakmayı düşünmemiş annelerin de iş hayatına kesinlikle dönmeleri taraftarıyım.
Bir yandan aklım ve mantığım doğrusunun bu olduğunu söylüyor diğer yandan kalbim farklı atıyor. Keşke imkanlar elverse de işimizden ayrılmadan altı ay bebişimize evde kendimiz bakabilsek, sonra da en az iki yaşına kadar yarı zamanlı çalışabilsek. Maalesef Türkiye'de işler böyle yürümüyor.
Benim kararım başlıktan da anlaşılacağı üzere işe dönmek oldu. Eğer biraz mutsuz olduğum, sevmediğim bir işim, anlayışsız, esnek olmayan işverenim olsaydı, çalışma hayatına birkaç yıllığına veda edebilirdim. Ancak benim için durum kalbime dur bakalım n'oluyoruz diyecek kıvamda sanırım. Ben Türkiye şartlarında şanslı azınlıktanım.
İpucunu verdiğim gibi, işimi ve işyerimi gerçekten seviyorum. Mutluyum. İşyerinde huzurum tam, arkadaşlık süper. Anlayış had safhada.. Kolay kolay bulunamayacak bir ortama sahibim açıkçası. Üstelik evim ve iş yerim de birbirine çok yakın olduğu için hiç zaman kaybım olmuyor. Minik bebeğimi bensiz bıraktığım saatler olsa da güzel bir denge yakaladım.
Birincisi, öğlen tatilinde eve gidebiliyorum, öğlen tatilini biraz uzatarak kullanabiliyorum. İkincisi her gün dörtte çıkıyorum ve 10-15 dakikada evde olabiliyorum. Üçüncüsü ise Ayaz altı aylık olana kadar cumaları da çalışmıyorum :) (Anlayışlı işveren ve huzurlu işyeri derken abartmamışım sanırım.) Bu koşullarda olunca işimi bırakmanın nankörlük olacağını düşündüm. Tüm bunlar bir yana ara kendimi keşke sevmediğim bir işim olsaydı diye düşünürken de yakaladım. İki hafta olmasına ve işlere direk başlamama rağmen aklımın devamlı bebeğimde olduğunu da itiraf etmeliyim.
Kendimi ve koşullarımı bu sürece çok iyi hazırladığımı düşünüyorum ve yaptıklarımı, iyiki yapmışım dediklerimi de ayrı bir yazıda paylaşmak istiyorum.
Bu yazıyı da şunu yazmadan bitiremeyeceğim:
"Çocuk da yaparım, kariyer deeeeee"
Yazdım, rahatladım :)