26 Mayıs 2010 Çarşamba

Ek Gıda V (Son Durum)

Son durumda günlük rutin aşağıdaki şekilde oluştu:

07:00/ 07:30 Emzirme
08:00/ 08:30 Kahvaltı
09:30 Yoğurt
10:00 Uyku
12:30 Emzirme ya da Sebze Püresi (Eğer ben eve gidebilmişsem önce emziriyorum)
14:00 Emzirme ya da Sebze Püresi
15:00 Uyku
17:00 Emzirme
18:00 Meyve
20:00 Muhallebi, Mama ya da Çorba
21:15 Emzirme ve Uyku

Sekiz aylık olduktan sonra akşamları mama ya da muhallebi yerine evde yapılmış çorbalardan verebileceğimiz söylemişti. Ben de mümkün olduğunca bu çorbalardan hazırlıyorum. Genelde biz yemek yerken 18:30 gibi bizimle atıştırıyor, biraz da çorba içebiliyor. Duruma göre saat 20:00 deki çorbasını ya da mamasını yarım ölçek veriyorum.

Evde hazırladığım çorbalar; ekşili köfte, tavuk suyuna düğün çorbası, tavuk suyuna şehriye çorbası.. Bunlar dışında başka ev çorbaları da verilebilir tabii ama ben şimdilik sadece bunlardan verdim.

Ayrıca bizimle beraber evdeki sebze yemeklerinin de tadına baktı. Mesela türlü yaptığımda çorba yerine türlü verdim. Semizotu verdim. Pilav verdim. Yemekleri az tuzlu yapıyorum ki Ayaz'a da tattırabileyim.

Ona özel yaptığım hiçbir şeye tuz ya da şeker koymuyorum. Bize yapılan çorbalara da Ayaz için ayırıp sonra şeker koyuyorum.

Bir yemeği ya da çorbayı en fazla bir kez ısıtarak veriyorum. Yani iki gün veriyorum.

Ayrıca eline kemirmesi için meyve dışında havuç ya da salatalık da veriyorum bayılıyor :)

Ek Gıda IV (Meyve Püresi, Yoğurt ve Kahvaltı)

Meyve Püresi;

Meyve püresine de yedi buçuk aylık gibi başladık. Ben bu öğünü de sabah emzirmesiyle öğlen emzirmesi arasına sıkıştırdım. Sabah uykusuna yatmadan bir saat önce, e.mdikten de bir buçuk saat kadar sonra yiyor. Mevsim meyvelerini (bulabildiklerim organik olmak üzere) cam rendeden geçirerek verdim. O zaman elma ve armut veriyordum. Çok nadiren de muz. Bir ay kadar böyle devam ettik. Ama artık püre şeklinde sevmiyor oğlum. Zaten meyveler de çeşitlendi. Küçük küçük parçalara bölüp yediriyorum. Eline de bir dilim elma ya da bir kayısı veriyorum. Hem kendi yiyor hem de arada ben yediriyorum böylece. Kiraza da bayılıyor şimdilerde.

Yoğurt;

Tatilde olduğumuz için Ayaz yoğurda da yedi buçuk aylık gibi başladı. Günlük sütten kendim mayalıyorum. İki gün yiyebileceği şekilde hazırlıyorum. Şimdilik içine bir kaşık da organik pekmez koyuyorum çünkü yemedi öbür türlü. Ancak yavaş yavaş pekmezi azaltıp yok etmek gibi hain planlarım var.
  • Yarım şişe günlük sütü kaynattıktan sonra kaymağını alıyorum.
  • Sütü yoğurdu mayalayacağım kaba koyuyorum. Soğumaya bırakıyorum. Püf noktası soğuma denilen işlem sadece birkaç dakika demek oluyor. Elinizi sokabileceğiniz sıcaklıkta ama hala çok sıcakken, başka bir kapta mayalayacağım sütten aldığım iki tatlı kaşığı kadar sütü, bir buçuk tatlı kaşığı kadar baby mix yoğurtla karıştırıp mayalanacak süte döküyorum. Kaşığı mayalanacak sütte de 2-3 kez çevirdikten sonra kapağını kapatıyorum. Ancak ben kapağı ters olarak üstüne koyuyorum böylece biraz hava alıyor.
  • Sonra kabı kapağıyla bir mutfak havlusuna sarıp bırakıyorum.
  • Geceden yaptığım süt sabaha olmuş oluyor. Kaç saatte olduğunu henüz kontrol etmedim.

Kahvaltı;

Kahvaltı vermeye sekiz aylıkken başladık. Sabah uyanıp emzirdikten bir saat kadar sonra veriyorum.

  • Doktorun önerisiyle, öncelikle anne sütüyle karıştırılmış tam tahıl ekmeği, geceden suya koyulup tuzu alınmış peynir, pekmez karışımıyla başladık. Buna alternatif olarak hazır kahvaltı mamalarından da verebileceğimizi söylemişti Ayaz'ın doktoru.
  • Sonra karışımdan sıkıldı şeker bebek. Ben de artık genelde evde kahvaltı hazırlamaya çalışıyorum. Biz evde edersek oğluma da lokma lokma peynir, ekmeği batırarak zeytin yağı ve reçel yediriyorum.
  • Geçen haftasonundan beri de çeyrek yumurta sarısı veriyorum. Ancak yumurtayı beş dakika kaynatıyorum.
  • Evde kahvaltı edemezsek Berrin Teyzesi, hazır mama(icinde peynir ve yumurta ile) ya da anne sütlü karışımdan veriyor.

7. ve 8. Aylardan Kısa Kısa..

Oğlum neler yaptı bu aralarda, neler yapıyor yazalım. Güncel olanlardan başlayalım;


  • Hem emekleme hem de yürüme çalışmaları var. Emekleme pozisyonu aldıktan sonra ya kendini göbek üstü bırakıyor ya da geri oturuyor. Çok temkinli. Yalnız dün boş bulunup ilk kez birkaç adım gitti emekleyerek. Yürümeye gelince, ellerinden tutup yürütüyoruz ya da bir yere tutunarak sıralıyor. Yürüme konusunda hiç temkinli değil, çok çokkk hevesli ve kafa göz yarma pahasına çabalıyor :)

  • Her ikisini de becerememiş olsa da salonun bir ucuna bırakıyoruz, öbür ucundan topluyoruz paşayı. Bir şekilde istediği yere gidiyor. Özellikle de yanında ben yoksam. Ben varsam hemen benden yardım istiyor, kendi uğraşmıyor. İşini biliyor kerata..

  • Yatak koltuk gibi yerlerde hep ucuna gelip aşağı sarkma isteği var. Biz buna balkondan sarkma hareketi diyoruz. Kucağımızdayken vb. hep balkondan sarkıyor.

  • "Anne" demeye devam. Bir de "memme" eklendi. Bunların dışında çenesi de çok düştü. Bazen "baba, vava, dede" gibi sesleri de çıkarıyor ama arada kaynıyor bu sesler.

  • Bir süredir en popüler hareketi alkış yapma ve el sallama. Alkışın şarkısı da "çıp çıp çıp" sözleriyle benim seslendirdiğim parça :)

  • Bunlar dışında gel gel ve tel sarar da yapılıyor itinayla.

  • Eskiden onu kucağıma alıp emziği de kendi ağzımda tutardım o da hemen kapardı benden, sonra biraz oynayıp atardı, sonra ben tekrar alırdım böyle böyle oynardık. Şimdi emziği benden aldıktan sonra verirmisin annecim emzikonu bana deyince benim ağzıma uzatıyor :) bayılıyorum.

  • Sokağa çıkmaya bayılıyor. Arık hemen hemen her gün en azından bahçeye çıkarmaya çalışıyoruz. Ya ben ya babası ya beraber. Bugün de ilk kez Berrin Teyzesi ile indi aşağıya. Kısa bir gezi yaptılar bahçede.

  • Kapıdan çıkan biri varsa onun kucağına gidveriyor hemen. Ama ağlayıp tutturmuyor. Belki de henüz tutturmuyor(!)

  • Kendi menülerini yiyor, bunun yanında bizim yediklerimizden de mutlaka atıştırmak istiyor. Masada biri bişey yiyorsa ona da verecek yoksa kıyamet kopuyor. Ben de evde kahvaltı yaparsak ona da lokma lokma kahvaltılıklardan veriyorum. Kendi ekmeği ve peynirinin yanı sıra bizimkilerden de tattırıyorum. Aynı şekilde biz akşam yemeği yerken yanımızda olduğu için yine onun çorbasının ya da yoğurdunun yanı sıra bizim yemeklerden de tattırıyorum.

  • Ekmek yemeye bayılıyor..

25 Mayıs 2010 Salı

Bebekle Seyahat Notları

Bavul Hazırlığı;
  • Daha önce de yazdığım gibi yazlık, kışlık ne varsa götürdüm çünkü havanın ne olacağı pek belli değildi.
  • Normalde gezmelerde giyilebilecek iki çift cici kıyafet yeterli olur. Özellikle de bir sorun anında yıkayabilecekseniz.
  • Bol bol tulum, body, çorap şart.
  • Cam rendesini, el blenderını da götürdüm.
  • Pompayı götürdüm ki hiç gerek olmadı. Zaten Ayaz'ı bırakacağım bir gün olsaydı bile sütten başka bişeyle de doyabilirdi.
  • Havlu, şampuan, bebe yağı, bepanthen şart.
  • İlaç almıştım, alırken de gerekirse eczaneden alabilirim aslında diye düşünmüştüm. Çok yorgun olduğumuz ve eczaneleri kapalı olduğu bir saatte ateşi çıktı. İyi ki almışım dedim. İlaçlar da bence şart.
  • Konakladığımız yerler evler olduğu için başka pek birşeye ihtiyacımız olmadı. Otel olsaydı epey farklı olurdu. Bunu da yazın otelde seyahat yaptığımızda yazarım kısmetse.
Arabayla Yolculuk;
  • Ayaz çok hareketli bir bebek olduğu için arabayla uzun sürecek bir yolculuk beni endişelendirmişti açıkçası. Bundan mümkün olduğunca onun uyku saatlerini arabada, uyanık olduğu saatleri molada geçirerek kurtardık.
  • Arabada olmamıza ve uyku zamanı olmasına rağmen uyumakta zorlandığı oldu, o zamanlarda hep emzirdim, hep işe yaradı.
  • Uyanık olduğu ve molada olmadığımız zanamlar için ana kucağına sallantılı oyuncaklar asmıştım(doktorunun önerisi). Ayrıca yanıma başka oyuncaklar da aldım ve bunları dönüşümlü olarak ortaya çıkardım.
  • Giderken hazır kavanoz mamalarından almıştım ancak Ankara'ya gidişimiz gösterdi ki Ayaz bunlardan yemiyor. Daha sonra yola çıkarken sebze çorbasını gittiğimiz yerlerde hazırladım, yanıma aldım. Meyveyi yedirip çıktık. O sıralarda sebze çorbası, meyve püresi ve akşam maması dışında başka bir ek gıda yemiyordu.
  • Atıştırmak isteyebileceğini düşündüğüm için bebek bisküvilerinden de almıştım ama gerek kalmadı.
  • Yemekle ilgili tüm aksilikleri emzirerek telafi etmeye çalıştım.
  • Doktoru bir gün hiç yemese sadece e.mse bile sorun olmayacağını söylemişti. Doktorun söyledikleri yemekle ilgili problem yaşadığımızda, özellikle hastalandığı sırada hep içimi rahatlattı. Yine de hiç yiyemeseydi doymayacağını ve sorun çıkaracağını düşünüyorum.
  • Yine doktorunun önerisiyle yolculuk esnasında hep rahat tulumlar giydirdik.
  • Altını mola verdiğimiz yerlerde arabada değiştirmek durumunda kaldım. Maalesef Türkiye'de böyle bir bilinç pek yok.

Rutin;

  • Gittiğimiz yerlerde de Ayaz'ın rutinini mümkün olduğunca bozmadık, böylece dönüşte de bu konuda pek sorun yaşamadık.
  • Biz yemek yerken istemeyi abarttı. Tabii büyükler hep dayanamadıkları için ekmek vb. verdiler, oğlum da bunların tadını aldı. Şimdi biz ne yersek onu istiyor. Ben de bir yandan ona yediklerimizden tattırırken bir yandan da onun çorbasını içiriyorum.
  • Ekmeği keşfetti ve olay bitti. Tam bir ekmek canavarı oldu kendisi.

Ayaz Tatilde (Antakya)

24 Nisan akşamı Antakya'ya ve sevgili Nenoşiye kavuştuk. Kocamın anneannesi olur kendileri. Ayaz'ı ilk görüşüydü.

Maalesef bir çok aksilik oldu ancak şimdi geçti hepsi çok şükür.. Gittiğimizin ikinci günü Yılmaz Enişte düştü. Baran onu hastaneye götürdü ve çok vakti oralarda geçti, kayınvaldem de pek çıkamadı bu durumda, hayallerin yarısı yarım kaldı.

Ancak not düşmeden geçemeyeceğim anılar da var tabii.. Ayaz ilk kez denize girdi. Çevlik'te hava o kadar güzeldi ki mayolarımızı götürmediğimize yandım durdum. Ayaz Paşa da yalnızca ayaklarını sokmakla yetindi. Aslında yetindi demeyim buna memnun oldu da diyebilirim. Çünkü feryat figan tepki verdi kendileri.

Takip eden günlerde Harbiye'de çekirdek aile olarak yemek, çarşıdan baharat vb. alışverişi, canım kağıt kebabı, Tacettin'den döner, Abdo'dan döner gibi kaçınılmaz aktiviteler gerçekleştirildi. Akrabalar ziyaret edildi. Ayrıca bir gün de Reyhanlı'ya gidip göletin çevresindeki parkta gezdik. Sonra da Güzelburç'ta kebap yemeye gittik. Çarşıda alışveriş dışında tüm gezmelerimize Ayaz'ı da aldık. O da bol bol hava aldı, iştahı açıldım, mis gibi yedi. Meğer bu extra kilolar bir hastalıkla gidecekmiş ne bilelim.

Ayaz Tatilde (Gidiş)

Öncelikle belirteyim, park yatağını filan götürmedim :) ancak yazdığım gibi Ayaz'a kocaman bir valiz hazırladım.. Tabii ki götürdüklerimin yarısını giyemeden geldi. Ama bazılarını da (tulumlar, tulumlar, tulumlar vb.) yıkayıp yıkayıp tekrar giydirdik mecbur. Neler mi yaptık?

İlk gün yola saat 15.30 gibi çıktık, Bolu'da Berceste'de güzel bir mola verdikten sonra devam ettik. Akşam da Ankara'ya vardık. Gittiğimiz yerde yani kocamın biricik halası Demet Halamızda minik bebek Pamir de olduğu için, yani bebekli bir eve gittiğimiz için çok rahat ettik doğrusu.. Mama sandalyesi, oyun parkı hatta yürüteç bile vardı. Oğlum burda yürüteçle ilk kez tanıştı. Ben yürüteç almayı düşünmüyorum çünkü doktorlar önermiyor. Kendisi de pek küçük olduğundan mütevellit, yürümekten çok üzerindeki oyuncaklarla ilgilendi.

Ama en çok Pamir'le ilgilendi. Pamir önünden bir o tarafa bir bu tarafa pıtır pıtır emekledikçe peşinden bakıp durdu.

İki gece Ankara'da kaldık. Ankara'da Ömür Ablamı da ziyaret ettik. Dönüşte de Anıtkabir'e gitmek istedik ancak 16:30'da kapanıyormuş. Hem de 23 Nisan'da! Yetkilileri tebrik etmek gerek.

Bundan sonra yola çıkışlarımızı Ayaz'ın günlük rutinine uyacak şekilde ayarladık. Normalde sabah 10:00'da uyuyor, biz de o saatte yola çıktık. Molaları da onun uyandığı saate denk getirdik. Arabada uyanık olduğu saatlerde de yarım/ bir saat kadar oyalanabildi. Böylece çok rahat bir yolculuk geçirdik. Yol normale göre biraz uzadı ancak, keyifli geçti.


18 Mayıs 2010 Salı

İlk Hastalık


Ne kadar soğukkanlı olsam da, ne kadar bunlar yaşanacak desem de bebeğimin hasta olması içimi yaktı, kavurdu. Çok belli de edemem ben bu gibi şeyleri, yapılması gerekeni yapar, etraftakileri sakinleştirmeye çalışır hep içime atarım.

Önceki postta da özetlemiştim zaten. Şimdi bu ateşli hastalık sırasında neler yaptık nelere dikkat ettik onu yazalım.

Ayaz'ın durumu:
  • Oğlum -maşallah- hiç zorluk çıkarmadı. Bol bol uyudu. Halsizlikten ve ateşten başını bir oraya bir buraya koyup yatiyordu zaten.
  • İlk iki gün iştahı iyiydi ama sonradan kapandı. Ben süt var yok dinlemeyip sürekli emzirdim. İyi olduğunda, sütüm de artmıştı emzire emzire :) Zorlamadım yedirmek için. Dediğim gibi emzirerek takviye etmeye çalıştım.
  • Önce tatil, sonra hastalık dolayısıyla yanımda yatmaya alıştı sıpa-siva..
  • Süzüldü tabii.. Döküntüler de bittikten 3-4 gün sonra kendini toplayabildi.

Nasıl başa çıktık:

  • Başa çıkmak söz konusu değil tabii de, ateşle mücadele verdik diyebilirim.
  • Ateşi -koltuk altından- 39.5'lara kadar çıktı.
  • Ateş 38 derecenin üstünde olduğu sürece 6 saatte bir doktorumuzun önerisiyle Tylol(Aslında Calpol önermişti ama yanımda Tylol vardı. Doktor fark etmeyeceğini söylediği için Tylol'e başladık) verdik. En sık 4 saatte bir verebileceğimizi söyledi doktorumuz ama buna gerek kalmadı.
  • Ancak Tylol ateşi ancak 38 derece civarında/üstünde tutabiliyordu, 38'in altına çok nadiren indi. İstanbuldaki ilk gecemizde, ilacı verdiğimizin üstünden henüz 3 saat geçmişken ateşi 39'un üstüne çıkınca yine doktorumuzun önerisiyle İbufen verdik. İbufen işe yaradı ancak ateşi 36'nın da altına düşürdü. Bu kez ben yine korktum tabii. Bir daha İbufen vermedik, ateş de bir daha 39'un üstüne çıkmadı.
  • Calpol(Tylol) ve İbufen dönüşümlü olarak kullanılabilir bence en güzeli. Zaten doktor da öyle dedi. Ancak bir günde ikisinin toplamı beş defayı geçmeyecek şekilde vermeliymiş. Ayrıca ateş 39'u geçmediği sürece İbufen'e gerek de yok sanırım. Çokkkkk etkili gerçekten.
  • Ateşin tavan yaptığı gün ikinci gündü.
  • Pazartesi doktora gittik ve dışkı ile idrar tahlili yaptırdık. İdrarda lökosit sayısı biraz fazla çıktı ki bu da hasta olduğunu gösteriyor işte :) Ne olduğunu anlamak için kan tahlili gerekiyor ki, doktor mecbur kalmadıkça yaptımayalım dedi, biz de sevindik.
  • Aslında tecrübeli olsak bir gün daha doktora gitmeden bekleyebilirdik, böylece ne olduğu anlaşılırdı ve ne biz ne Ayaz hastanelerde helak olurdu hasta hasta.
  • Doktorumuz ilk günden itibaren genellikle bebeklerde ateşin üç gün süreceğini de söylemişti ki bizimki de üç buçuk gün sürdü.. İkinci gün gibi de 6. hastalık olabileceğini söylemişti.
  • Pazar ve pazartesi de ateş gittikçe azalarak devam etti. Pazartesi akşamı bitti.
  • Salı günü biraz döküntü oldu, ancak çarşamba tam olarak döküntüleri gördük ve 1-2 günde döküntüler de geçti.

6. Hastalık dedikleri:

  • Üç gün yüksek ateş, peşinden ateşin kesilmesiyle birlikte vucütta pembe pembe döküntüler yapan hastalık.
  • Virütik bir hastalıkmış ve bir kere olduktan sonra hayatın boyumca bağışılık kazanıyormuşsun.
  • Uçuğa neden olan virüsle aynı aileden geliyormuş baş belası.
  • Bu döküntüler kaşıntı da yapmadı Ayaz'da. Duyduğum kimsede de yapmamış. Var mıdır istisnası bilemem.
  • Ayrıca doktorumuz 6. hastalıkta İbufen kullanımının ateşte büyük düşüşe neden olabileceğini de söylemişti, dikkat derim..

Not: Resimde oğluşumun döküntülerini görebilirsiniz dikkatli bakarsanız, ancak neşesi yerinde.. Baygın halinin de resimleri vardı ama buraya koymak istemem..

Önemli Not: Ben doktor ya da uzman kişi değilim. Sadece kendi yaşadıklarımı paylaşıyorum. Burada yazdıklarım kimseyi bağlamaz, beni de bağlamaz :), mutlaka kendi doktorunuzla konuşarak buna göre hareket edin.

Kendime Not: Kullanım koşulları hazırlayarak oraya refere etsem iyi olacak sanırım.

7 Mayıs 2010 Cuma

Döndük..

Düşündüğümüz gibi Ankara'da iki gece kaldıktan ve oradaki diğer akrabaları ziyaret ettikten sonra Antakya'ya geçtik. Antakya'da da 5 gece kaldık ve yine Ankara aktarmalı olarak yapacağımız dönüş yoluna koyulduk. Hesaba göre cuma akşam Ankara'da olacak, Cumartesi sabahta İstanbul'a doğru yola çıkacak, o gece dinlenip Pazar Ada Defne kuşumuzun ilk doğum gününde yerimizi alacaktık. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Ankara sınırlarından girdiğimizde Ayazımın ateşlendiğini fark ettik. O geceyi hepimiz yüreklerimiz ağzımızda ben de oğlumun başında ateş ölçerek geçirdik. Sürekli doktoru ile konuştuk. Bizi ne kadar rahatlatsa da ilk ateş işte yüreğimizi yaktı. Sabah ateşi biraz düştü. İyi gibi olunca, yola çıkalım, evimizde olalım istedik. Akşam 19:30 gibi evimize vardık. Bu sırada düşük giden ateş yine tavan yaptı. Neticede ben işe başlayamadım. Şimdi oğlum çok iyi şükür. 6. hastalıktan muzdaripmiş meğer kendisi. Artık tamamen iyileşti. Rutinimize de döndük. Ayrıntılar sonraki postta..

Bu yazıya link vermem lazım..

Bayıldım bayıldım.. Özgüranne'nin yazdığı bu yazı hislerime tercüman oldu Kutsal Olmak İstemiyorum