15 Mart 2010 Pazartesi

Ek Gıda I (Biz nasıl başladık)

Ek gıda başlı başına bir derya.. Çok okudum, çok araştırdım ama hala ve hala hazır değilim, hiç birşey bilmiyormuşum gibi geliyor. Böyle zamanlarda keşke bu kadar araştırmasam, ilgilenmesem de doktorumuzun yönlerdirmesine göre gitsem diyorum. Çünkü sonunda öyle yapıyorum. Tabii doktorun yönlendirmesiyle kendi düşüncem paralel gitmese de böyle olur mu bilemem.

Ayaz 5,5 aylıkken, 5 Mart'ta ek gıdaya hafif bir giriş yaptık. Genelde rahatsızlık verirse bunun gece olmaması için sabah ya da öğlen öğününde, ne çok açken ne de tabii ki tokken başlanması öneriliyor. Biz akşam öğünüyle başladık. Çünkü paşam son bir haftadır, eve gittiğimde 16:30 gibi emiyor, 18:00 e doğru yine emip uyuyor, 18:30'da uyandığında yine emiyordu. Sonra da 20:00 gibi emip uyuyordu. Bu saatleri bir türlü açamadım, düzenleyemedim. Tamam düzenli ama saatte bir şeklinde! Geçen ay kontrolümüzde bunu sormuştum ve doktorumuz da huysuzluk yaparsa muhallebiye başlayabileceğimizi söylemişti. Bizimki de duymuş gibi iki hafta sonra 18:30'da huysuzluk yapmaya başladı.

Geçiş planını şöyle yaptım. 16:30 ve 17 30 emzirme. 18:00 kısa uyku, uaynınca sakinleştirip 19:00 da da muhallebi veriyoruz. Zamanlama çok güzel bence çünkü ne çok aç ne de tok olmakla birlikte, uykusunu almış ve keyfi yerinde oluyor, babası da ben de evde oluyoruz, yemeğini de annesi yediriyor böylece. İlk günler 3-4, 4-5, 8-10 kaşık şeklinde gittik, ilk hafta sonunda yarım kaseye ulaştık. Bu yarım kaseyi bazı gün bitirebiliyor, bazı gün bitiremiyor. Ama kaşığı değdirince ağzını açışı benim de ağzımın kulaklarıma varmasına neden oluyor.

Ek gıda konusunda bir dizi yazacağım elimden geldiği kadar.. Bekleyin..

Haftasonu..


Çok çok yoğun bir haftasonu geçirdik.. Cumartesi yakın arkadaşımızın düğünü vardı ve bizim arabamız da gelin arabası görevini üstleniyordu. Ben de güneşli havayı görünce sıcak sanıp, Ayaz'ımın da birkaç gündür dışarı çıkmadığını düşünerek süsleme ve gelin alma olaylarına oğlumu da alıp gitmeye karar verdim. Böylece Hisarüstü'ne doğru yola çıktık. Süsleme için daha bir saat vardı. Ancak güneşin de açmasıyla herkes arabasını yıkattığından zar zor dil dökerek arabayı yıkatabilecek bir yer bulduk. Ayaz'ın masum bakışlarının da etkisi olmuş olabilir. Yıkamayı halleden abilere teşekkürü borç bilirim. Böyle zamanlarda ülkemin insanlarıyla gurur duyuyorum. Anlayışlı ve pratik oluyorlar birden bire(Biz de tabii tipik yurdum insanı olarak işimizi son dakikaya bıraktık:)). Orada otoparkta gezdirdim oğluşumu. Güneş geldikçe gözlerini kapadı, tam uyudu derken gölgede gözler çiling diye açıldı, böyle böyle dolaştık. Sonra arabamızı alıp güney kampüse gittik(o kadar da vaktimiz kaldı yani). Güney kampüs süper, havalar bir güzelleşse Ayaz'ı sık sık götürürüz diye düşünüyorum. Arnavut kaldırımı yollarda sallandıkça meleğim uyudu, zaten tam da uyku saatiydi. Sonra damat beyle buluştuk, araba süslenirken paşa oğlum içerde mışıl mışıl uyudu. Gelini alacağımız yere gittiğimizde tam da uyanma saatinde uyandı. Bundan sonra benim için de koşuşturma başladı diyebilirim. Başka bir arkadaşımız hazırlanmam için Ayaz'ı ve beni eve bıraktı. Düğüne hazırlanmak için Ayaz'la başbaşa tam bir saatim vardı. Yetiştim!! Kendimi de takdir etmeyi borç bilirim. Ayaz'ı babaannesine bıraktık. Gittik. Paşam ilk kez uykuya yatmamakta inat etmiş, çok ağlamış. Gece biz aldığımızda da uyandı yine ilk kez. Hiç birşey yapmadan kucağımda bana baktı eve gidene kadar. Sonra uykuya geçmekte zorlandı yine. Birşey yapmıyor ama uyumuyor da. Önce ben salladım, sonra babası sallarken uyudu. Akabinde biz de uyuduk tabii..
Pazar günü öğlene kadar nöbetleşe uyuyarak ve Ayaz'a bakarak geçtikten sonrası nefisti. Evimizde balımız, kaymağımız oğluşumuzla oynadık, güldük, yattık, kalktık. Akşam normal vaktinden yarım saat kadar erken uyudu, o vakte kadar bile zor tuttum. Uykusuz bir geceyi daha kaldıramayacağımız için paşa benle, babası da ayrı uyuduk. Ayaz'ım benle uyuma emelini gerçekleştirerek süper bir uyku çekti. İki kez emmeye kalktı sadece. Sabah da normalde izin vermem ama bu kez kıyamadığım için 07:45 e kadar uyudu. Normalde zaten 6-7 arası mutlaka uyanır. Uyanmadığı nadir zamanlarda da ben öpüp koklayıp uyandırıyorum düzeni bozulmasın diye. Sabah bıraktığımda pasta kıvamındaydı, öğlen de gidemedim. Gitmedim desek daha doğru, Mothercare ayın 15'i indirimini kaçırmamak için İstinye Park'a gittim. Haberiniz olsun, giysilerde indirim yok bu ay, banyo ürünleri, önlükler, nevresimler vb. ürünlerde indirim var. 70*140 ebatlarında iki çarşafla bir polar battaniye aldım. Çok şekerler. Çokkkkk özledimmmm...

11 Mart 2010 Perşembe

Şarkıcı, sinirli, mutlu..

Oğlum beşinci ay doktor kontrolüne giderken, arabada 45 saniyede duygu karmaşası yaşadı, önce şarkıcı sonra bilinmeyen bir nedenle sinirli en son da bıyık altından gülen minik velet..

10 Mart 2010 Çarşamba

Beşinci Ay

Altıncı aya girdik gireceğiz, bu mucize aydan bahsetmeden geçmek istemedim.
Ayaz artık tam bir birey oldu, istediğini ifade ediyor, istediği yapılırsa ondan mutlusu yok, yapılmazsa kızıyor, bağırıyor. Kendi taleplerini bize tebliğ ediyor beyefendi. Biz de deneme yanılma yöntemiyle bulmaya çalışıyoruz ne istediğini.

O kadar tatlı oldu ki bebeğim, çok güzel iletişim kurabiliyoruz karşılıklı. Mesela bir oyunumuz var, ben başka bir yere bakıyorum, o çığlık atınca gülerek vs. "tıt" diyorum, uzun çığlık atarsa da "tıtıtıtıttt" diyorum, bayılıyor. Kahkahalar atıyor. Bunun gibi hayvan taklitleri yaptığımda da kahkahalarla gülüyor. Babası ya da ben dizlerimize alıp ata biner gibi "dıgıdık dıgıdık" yapınca bayılıyor. Bunlar gibi bir çok oyunumuz var karşılıklı oynadığımız.

Son günlerde daha önce aldığımız park yatağa (yatak salonda duruyor) bırakıyorum, devrilmediği sürece kendi kendine oynuyor bir süre, ama arada başını kaldırıp oralarda mıyız diye de kontrol ediyor.

Çok fazla kendi kendine vakit geçirmiyor. Oyun parkında olduğu gibi oyun halısında ya da başka herhangi bir yerde eğlendiği birşeyle meşgulse bile yanında birisi olsun istiyor. Bu da bir dönem diyorum ama kendine güvenmenin temeli olduğuna inandığım için biraz biraz yalnız da oyalanabilmesini teşvik ediyorum. Ortamdan ayrılıp sıkılma sesleri çıkardığımda ona seslenerek birazdan geleceğimi söylüyorum, sıkılma sesleri bitmezse yanına gidip birazdan geleceğimi söylüyorum ve bir öpücük konduruyorum. Sıkılma sesleri bitmemecesine bağırmaya dönmeden de yanına gidip onu bıraktığım yerden alıyorum. Tabii bu yalnız bırakmalar bir günde iki kez 15'er dakika filan sürebiliyor en fazla.

1-2 dakika bıraktıklarımı saymıyorum, keyfi yerindeyse o kadar duruyor canım annesinin paşa-prensi.

Bunlar dışında eğer bir işim varsa işimi yapacağım yere onu da alıyorum. Konuşa konuşa işimi hallediyorum. Ancak bir süre sonra onunla beraber başka bir iş yürütmemden hoşnut olmadığını belirtiyor :))

Gecen cuma (05/03/2010) katı gıdaya yumuşak bir giriş yaptık. Akşam saat 19:00'da muhallebi vermeye başladık. Öncelikle birkaç kaşık verdik, şimdi yarım kase yiyor minnoşum. Ağzı burnu heryeri mama oluyor. Eller batıyor, kaşığı elimden almaya çalışıyor. Ben de arada sırada tutmasına ve benimle beraber ağzına götürmesine izin veriyorum. Bittiğindeyse kaşığı ona bırakıyorum yalanıyor.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar, başka da gelirse tekrar yazarım.. Söz biter yazı kalır değil mi ya..

Anne diyen o dilini yerim ben..

Ayazım oğlum, çokkkk uzun zamandır "anne" ye benzer sesler çıkarıyordu zaten, geçen pazar(tarihi de not düşeyim 07/07/2010) cicianneannesi, anneannesi de varken öyle bir anne dedi ki herkes hayretler içinde kaldı. O günden beri de sıkışınca canı sıkılınca anneeeee diye feryadı basıyor. Beni de mest ediyor tabii.. Dün öğlen emzirmek için eve gittiğimde, odasında Berrin Teyzesiyle oyun oynuyordu. Beni görür görmez "anneee" deyiverdi, bayıldım, bittim, yedim kendisini..

22 Şubat 2010 Pazartesi

Doktor kontrolümüzü de yazalım..

5. ayı da bitirdik. 5 aylık kontrolümüzden maddeler yazarsak;
  • 8065 gr., 69 cm olmuş selvi boylum..
  • Akşam saat 17:00 den sonra saat başı e.mmek istediği, sanki daha çok olsa daha çok e.mecekmiş gibi olduğunu düşündüğüm için mama vermek gerekip gerekmediğini sordum, gelişimi iyi olduğu için gerek görmedi doktorumuz. Yavaş yavaş ek gıdaya geçeceğimiz için, eğer Ayaz huzursuz olursa (ki değil şimdilik) bu saatlerde ek gıdaya geçiş usulünü takip ederek, pirinçlilerle başlayabileceğimizi söyledi. Ek gıda geçişini iki yaşına kadar özetleyen çok güzel bir doküman verdi.

Dön dön, dönelim..

Bir haftadır dönerken resmini çekeyim diye bekliyorum, resim çekemiyorum, unutmadan yazayım dedim. Ayazım oğlum büyüme çalışmalarına, 13 Şubat Cumartesi günü yüz üstünden sırt üstüne kendi başına dönmeyi başararak devam ediyor. Sırt üstünden yüz üstüne de dönüyor ama kolunu kurtarmaya çalışırken poposu ağır geldiği için geri düşüyor.

Bu yeni duruma adapte olduktan sonra bir hava geldi kendisine. Artık her hareketi yapabilirim edasıyla kucağımdayken kendini oraya buraya atıp sonra sırt üstü dönüp başlıyor şakımaya. Öyle zıpır bir havası var ki, ben istediğimi yapabilirim, size muhtaç değilim artık diyor sanki gözleriyle. Tabii sıkılınca da ayağa kalkmak ya da oturmak için basıyor çığlığı. Çığlık demeyim yanlış olur, hafif tiz bir sesele mızıldanıyor desem daha doğru. Yemek istiyorum kendisini, bir gün yiyeceğim, nerde bu çocuk diyecekler o olacak..