4 Haziran 2015 Perşembe

sezon finali, yaz tatili..

Benim işe başlamam ve bugünkü Ayaz'ın yıl sonu gösterisi ile birlikte biz de bu yıl ailecek sezon finalini yapıyoruz. Keşke dizimize ara verilse de biz de bütün yaz tatil yapabilsek ama nerde? Yine de beklediğimden dolu bir yaz programımız var. Bu yıl için tatil planları çoktan yapıldı bile. Bayramda İzmir/ Gümüldür, Temmuz sonu Ayaz için Kıbrıs, Ağustos sonu tekrar beraberce Antalya/ Kemer gibi bir rotamız olacak tabii arada hep İstanbul var. Bol koşuşturmalı haraketli , sıcak sımsıcak bir yaz olsun. Hazalın baldır bacaklarını açalım, güneşlendirelim. Oğluşum büyüsün serpilsin çünkü çocuklara güneş ve deniz kadar iyi gelen başka birşey yok. Aslında bundan sonra öyle hızlı büyümesin. Yani zaman yavaş geçsin, Ayaz'ın çocukluğunun Hazal'ın bebekliğinin tadını çıkaralım. Bizim en verimli yaşlarımızı doya doya sindire sindire yaşayalım. Konuyu dağıtmadan yaz sezonuna dönüyorum.

Bu yaz yapmak istediklerim:

Bol bol piknik/ mangal yapalım
İlk maddeyle tezat da olsa biraz kilo vereyim
Yürüyüş yapalım/ yapabilelim
Evimizin kalabalığı bereketi eksik olmasın, çocuklarım hep büyük aileleri etraflarında büyüsün

Çünkü benim en güzel çocukluk anılarımda çoğunlukla kalabalık var, açık hava var, geziler var, hareket var, kuzenlerim var..

Daha somut istediklerim;

Adalara gitmek; hafta içi olsun, hafta sonu kalabalığını çekemem.
İzmir'e gitmek istiyordum, Gümüldür gezisinin başına iliştiriverdim.
Bu yıl kampa gidersek Gümüldür olsun istiyordum ki o da oldu zaten.
Akşamları Ayaz ve Hazal beni parkta karşılasınlar biraz eğlenelim.

geçen yaz sezonundan bir kare

Böyle mutlu mesut, Ayaz'ın doğum günü partisi ve Hazal'ın 6 aylık olmasıyla yeni sezona başlayalım.

hastalık..kısa kısa..

Hazal Hanım Çarşamba sabahı sık sık hapşırmaya ve öksürmeye başladı. İlk hastalığı bu hanımefendinin. Gün içinde devam etmiş ama akşam iyiydi. Gece uyandığında durmadan hapşırma ve öksürme devam etti. Uyurken bir şey yok ama uyanınca başlıyor. Burnu da tıkalı. Klasik geniz akıntısı yani. Tabii hemen serum fizyolojik yapıldı, buhar makinesi açıldı. Sabah uyandığında gene vardı ama azalmıştı, tekrar serum fizyolojik yaptım. İki kez emzirdim, babaannesine emanet edip çıktım. Bu sefer kaşlar gözler de kızarmıştı. Bakalım gün içinde nasıl seyredecek hastalığın durumu. Allah'tan yarın evdeyim. yoksa içim hiç rahat değil. Hastalık olacak tabii ama böyle ufak ufak atlatalım, ilerlemeden kurtulalım.

Bugün büyük gün, yıl sonu gösterisi ve başrolde Ayaz Bey var. Heyecanlıyız, akşamı nasıl ederim bilemiyorum. Aç tırtıl olacak kendisi.


Başrolü kapmış adamım, ne de olsa sanatçı ruhu da var yeteneği de. İçinden geliyor yani, Müzik, oyunculuk, edebiyat bunlara yatkınlığı var. Ben uzman değilim ama o kadar belli ki. Bakalım zaman neler gösterecek. Bu yolun sonunda içinden bir mühendis çıkması da büyük olasılık tabii. Mutlu olsun da başka birşey istemem.. Bugün için dileğimse kızımın hemen iyileşmesi..

3 Haziran 2015 Çarşamba

hızlı günler..

Hayat ne kadar hızlı, zaman ne çabuk geçiyor. Hazal 3 aylık olduktan tam iki gün sonra işe başladım ben. Şunu belirteyim ki ilk seferinden daha kolay oldu başlamam. Çünkü biliyorum ki oluyor. Yürütülebiliyor, anne sütü verebiliyorsun ve günün ne kadar büyük bir kısmı ondan uzak kalsan da annesi sensin. Gerçi ufak bir bunalım yaşamadım değil tam iki aylıkken kızım. Bir kaç gün depresyonda geçtikten sonra kocamın da telkinleriyle kendime geldim ve zehir etmedim kalan günlerimi kimseye.
Evde hayat daha yoğun daha hareketli tabii ki öncesine göre. Bir düzen oturttuk gidiyoruz. Şimdilik Hazal gündüzleri anneannesinde oluyor, Ayaz Serap Ablasıyla evde ve okulda akşamı getiriyor. Akşam olunca da evimizde buluşuyoruz hep beraber. Hazal annemde kalınca öğlenleri emzirmeye gidebiliyorum. Okullar kapanınca bir süre hep beraber annemde kalıp sonrasına da bakacağız.
Ağabey kardeşten bir resimle kapatalım bu kısa yazımızı..

benim güzelliklerim..

8 Mart 2015 Pazar

Hazal geldi..

24 Şubat Salı günü sabah 09:39 da canim kizim Hazalim dünyaya geldi. Onu kucağıma aldim ilk kez. Bu sefer planlı sezeryan ile oldu doğumumuz. Son dakikada planlanan  sezeryanla.. Anlatacak çok şey var. Şimdilik bir resim gelsin.. Kızımdan..


Kızım 2460 kg 46 cm olarak 39 hafta + 1 günlükken dünyaya geldi. Yani beklenenden de biraz minik geldi Hazalim. Şimdi büyüme mücadelesi veriyoruz. Yani resimdeki yanaklara bakıp da birsey sanmayin. Yanaklar extra dolgun.

Herkese sevgiler..

10 Aralık 2014 Çarşamba

şurdan burdan, olan biten, muzlu pasta..

Doğum gününü de yazamamışız. Bu kareler Eylül'den doğum gününden..

ev yapımı en kolay pastası

tabii bir değil, iki tane yapıldı, yanında da kankası
 
En son kısa kollu kıyafetlerle fotoğraflarımız Ayaz'ın doğum gününde oluyor. Ondan sonra hop diye sonbahar havası başlıyor. Bu yıl da doğum gününden önce birkaç gün hava soğuk geçti. Ben de üzüldüm açıkçası, hep yazlıklarla kutlardık ne güzel diye düşündüm ki gördüğünüz gibi yaz geri geldi.
Son birkaç yıldır doğum gününde bu pastayı yapıyorum, en sevdiğimiz. Başka pasta sevemiyoruz. İki ayrı parti yaptığımda birirnde bu birinde hazır pasta oluyordu. Okul partilerine de yine bu pastadan götürüyoruz. Çocuklar hazır yememiş oluyorlar üstelik çok basit ve lezzetli.
Tarif yazacağım ama o kadar kolay ki utanıyorum. Basitçe anlatayım.
 
  • 1 paket (500 lük yetiyor ama bulamazsan 750 lik yapıyorum)Vanilyalı pudingi üzerinde yazdığından biraz az sütle hazırlıyoruz. (500 ise 400, 750 ise 650 ml süt ile ) İyice soğumasını bekliyoruz.
  • 1 paket kremşanti hazırlıyoruz
  • Soğuk pudingle kerem şantiyi mikserle çırpıyoruz. Kıvamı oldukça katı olmalı yoksa akıyor.
  • Hazır pastaban ya da kendi hazırladığımız pasta kekinin ilk katını biraz sütle ıslatıp kremamızı sürüyoruz ve arasına istediğimiz meyveyi diziyoruz.
  • İkinci katı da aynı şekilde hazırlayıp üzerine istediğimiz meyveyi diziyoruz ve ekstra istediğimiz malzemelerle süslüyoruz.
  • Dolapta bekletiyoruz.
 
Bu kadar işte. Ben genelde muzlu yapıyorum, bu kez muz ve şeftalili yapmıştım. Ayrıca misafir kalabalıksa iki pasta yapıyorum. Bu kadar basit ama bir o kadar da lezzetli ve hafif oluyor. Henüz ikinci dilimi yemeyen çocuk görmedim.
 
Afiyet olsun.
 


9 Aralık 2014 Salı

yüzmece..

Haftasonu iki gün yüzme kursu var artık, yüzmeyi, suyu, havuzu, denizi çok seviyor oldum olası. Yine de tüm bunlar yüzme kursunu sevmesine yardımcı olamadı. Biraz ayaklarını sürüyerek gidiyor, biz de sevmesine yardımcı olacak eklentiler sunmaya çalışıyoruz kendisine.
Ben maalesef bir gün gitsem birgün gidemiyorum, performansım yerlerde. Prenses hanımın gelmesine daha üç ay var ama beni bitirdi bile. Hayatımda hiç bu kadar yetersiz hissetmemiştim kendimi. Fiziksel olarak bitiğim, işe yansıtamıyorum eve yansıtıyorum. Hani aküsü biten arabalar gibi basarsın basarsın ses gelmez ya da tam tutturdum sanırsın çalışır araba, ertesi gün fıs.. İşte tam da böyleyim.

Gelelim asıl konumuza;

Havuç kafalım
 
İlk başladıklarında tek yüzebilen Ayaz'dı, şimdi hepsi iyi kötü suyun üzerinde kalıyorlar. Ayaz da çok su yutuyordu, o da biraz toparladı.
 
Spor çok önemli, ben yapmıyorum, babası yapmıyor oğlumun hayatının içinde hep olsun istiyorum. Bu yaş için en güzeli de yüzme diyorlar. Başladık bakalım. Haftasonu iki gün birden olması hem bizim için hem de Ayaz için biraz yorucu olsa da elimizden geleni yapacağız ailecek..


unutmamalı I

Ayaz ilk konuşmaya başladığından beri diksiyonu oldukça düzgün ve anlaşılır konuşuyordu. Yine de bunların içinde mutlaka yanlış telaffuz ettiği birçok kelime oldu. Bazılarını nasıl olsa düzelecek diye düşünerek doğrularını hiç öğretmedim ancak artık iyice büyüdüğünden sanırım kendisi düzeltmek istiyor. Her biri tarihin derin sayfalarında kalıyor. Unutmak istemiyorum, hafizama o kadar güven miyorum. İşte bu zaman kadar kalabilenlerden örnekler;
  • Bilsikayar = Bilgisayar (bilgisayar mühendisi olmak istediği için artık artık doğru zikretmek istedi zahir, öğretmeni öğretmiş.. ben hiç müdahele etmiyordum, aksine hoşuma gidiyordu..)
  • Şif = Fiş (aslında bunu doğru söylüyor da heyeceanlı ve hızlı konuştuğunda en sık yanıldığı kelimelerden biri)
  • Defekfit = Dedektif (Bunu bu sabah itibariyle ben düzelttim, çünkü doğrusunu söylemek istiyor)