Bugün bir konuk yazarı var blogumuzun. Canım arkadaşım Pınar(Ayaz'ın Doruk Abisinin annesi oluyor aynı zamanda) "Medya Çağında Çocuk Yetiştirmek" seminerinden notlarını yazıp göndermişti. Ben de onun da izniyle burada yayınlamak istedim.
Herkese iyi haftalar,
Pazar günü Medya Çağında Çocuk Yetiştirmek konulu seminere katıldım.
Bizim sınıftan kimseyi göremediğim için öğrendiğim bilgileri sizlerle de paylaşmak istedim.
Aslında dolu dolu 2 saat anlattı konuşmacılar ve oldukça önemli ve faydalı bilgiler verdiler, ancak ben hatırladığım kadarıyla önemli maddeleri aşağıda özetlemeye çalışacağım.
Marmara Ünv.İletişim Fakültesi-Prof.Dr.Nurçay Türkoğlu
Özellike medya okuryazarlığı kavramı üzerinde durdu. Amerika’da bu konu okullarda ders olarak okutulmaya başlamış. Bizde de sanırım İletişim fakulterilerinde okutuluyormuş.
İşin özeti eğer çocuklarımızı medyadan özellikle televizyondan %100 uzaklaştıramıyorsak onlara medya okuryazarlığını, yani TV’nin nasıl izlenmesi gerektiğini öğretmemiz ve tabi kendimiz de öğrenmemiz gerekiyormuş. Yani seyrettiklerimizde gerçek-kurguyu, doğru-yanlışı, etik olanı ve olmayanı ayırdedebilme farkındalığını kazanmak ve kazandırmak
Nurçay Hn aynı zamanda bazı istatistiklere dikkat çekti. Türkiye’de eğitim gören insanlar arasındaki kitap okuma oranı %08’miş. Yani okuryazarlar arasında değil, sizin bizim gibi eğitimli insanların okuma oranı bu. Ayrıca Türkiye’de ortamala TV seyretme süresi günde 5 saat iken kitap okuma süresi yılda 6 saatmiş ! (çok dramatik veriler, yalnız okumaktan kasıt sadece kitap okumak mı, bu araştırmaya gazete, vs okuma dahil mi bilemiyorum. Dahilse durum daha da trajik demektir)
Gazeteciler Derneği Başkan Yardımcısı-Turgay Olcayto
Medyanın dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de iktidarın, diğer siyasi güçlerin, güçlü şirketlerin elinde büyük bir güç olması, tarafsızlığının kalmaması, TRT’nin bile tarafsızlığına olan güvenilirliğin kalmaması gibi konulara değindi.
Yazar, Yıldız Teknik Ünv. Öğretim Görevlisi -Feyza Hepçilingiler
Çok keyifli bir konuşma yaptı. Türkçe’nin bozulması üzerinde durdu. Türkçemizin içerisinde bulunduğu çok tehlikeli durumlardan, medyanın bunu nasıl tetiklediğinden çok esprili bir dille bahsetti.
Türkçe’ye yerleşen yabancı sözcüklerden, yanlış deyimlerden, kalıplardan, kısaltmaların yanlış okunmasından, vs bahsetti. ADSL’in neden A-DE-SE-LE diye okunmadığından, eğer yabancı kelimlerin kısaltması için ise o halde BMC’nin niye BE-ME-CE diye okunduğundan dem vurdu ve konuşmasını bence de BE ME CE, bence de A DE LE SE diye çok espirli bir şekilde bitirdi.
Türkçenin bu hale gelmesi ile ileride çocukların kelime dağarcıklarının çok çok daralacağını söyleyip, bunun da kendini ifade etme, iletişim gibi çok önemli durumları yok edeceğini ve şiddet eğilimini artıracağını ifade etti. Feyza Hn’ın OFF adlı ünlü bir kitabı varmış. Ben kitabın adını duymuş gibiyim ama yazarını tanımıyordum. Bu kitabı da hemen edinmeyi planlıyorum.
Bir de yapılan bir araştırmada beynin uyurken bile TV seyrederken olduğundan daha hareketli olduğu saptanmış, yani TV karşısında %100 pasif durumdayız.
Oysa kitap okuma sırasında anlamsız karakterlerden (harfler) anlamlı konular yaratmak, harflerden sözcüklere ve cümlelere ulaşmak, cümleleri önündeki ve arkasındaki cümlelerle ilişkilendirmek gibi farkında olmadan yapılan pek çok aktivite gerçekleştiriyoruz ve bu da beynimizi çok yoğun çalıştırmamızı ve geliştirmemizi sağlıyor.
Okumanın özellilkle çocuklardaki hayal gücüne katkısını ise söylemeye bile gerek yok.
Ayrıca Feyza Hn internet üzerinde de durdu ve buradaki yazışmaların da Türkçe’yi nasıl katlettiğine değindi. (Mrb, slm, vs)
Uzman Pedagog – Feriha Dildar
Aslında bizim için en önemli kısmı da burasıydı herhalde. Benim Feriha Hn’ın anlatıklarından anladığım çocuklarımıza kesinlikle TV seyrettirmemenin en doğrusu olduğu, ama bunu %100 engelleyemeyeceğimize göre bazı şeylere dikkat etmeliymişiz.
En başta çocukları TV karşısında yalnız bırakmamalı, onların yanında olup, onları konuşturmalı ve pasif izleyici olmasınlar diye onları düşündürmeliymişiz. Sence şimdi Caillou ne yapacak, Ben Ten ne hissediyor olabilir, vs gibi sorularla onlara yorum yaptırmalıymışız.
İzlediği program bittiğinde çocuklara net olarak bu programdaki tasvip etmediğimiz durumları söylemeliymişsiz. Örneğin ‘bu hiç gerçekçi değil’, ‘aslında gerçek hayatta Ben Ten diye bir kahraman olamaz’, ‘bu anlatılanlar sadece hayal ürünü’, veya bazı dizilerle ilgili olarak ‘bu durum tamamen ahlak dışı, bizim ailemizde ve etrafımızda böyle insanlar olamaz’, ‘bu çocuğun yaptığı yasalara aykırı, kesinlikle yasak’
gibi net ifadelerle konuyu kapatmalıymışız.
Özellikle dikkat ettiğimiz şiddet içeren çizgi filmlerin dışında Tom ve Jerry gibi masum görünen ama en tehlikelisi olan ‘Sempatikleştirilmiş Şiddet’ konusuna da dikkat etmeliymişiz. Orada kedinin bir silindirin altından geçmesi, fareyinin kafasına balyozla vurması ve sonrasında hiçbirşey olmamış gibi hayatlarına devam etmeleri çocukları bunun normal olduğuna ikna edip, gerçek hayattaki empati, acıma, vs gibi duygularını olumsuz etkiliyormuş.
Ve en önemlisi de Reklamlarmış. Burada falanca deterjanı kullanan annenin çocuğunun sağlığına en çok dikkat eden, filanca margarini kullananın çocuğuğunun beslenmesine en çok özen gösteren, eve eli kolu dolu gelen babanın en iyi baba olarak gösterildiği, dolayısıyla bunu yapmayanların da kötü anne, baba olarak çocuklara işlendiği belirtildi.
Cinsellikle ilgili olarak da çocukların dış etkilerden (tv, internet, vs) yanlış bilgiler öğrenmeden önce mutlaka çocuklarla bu konuları konuşmamız gerektiğini, cinselliğin ayıp ya da yasak değil ama özel olduğunu vurgulamamız ve daima sevgi ve mahremiyet duygularıyla birlikte olması gerektiği bilgisini vermemiz gerektiğini söylediler.
Bu konuda Feriha Hn’ın tavsiye ettiği birkaç kitap var, ama isimleri evde kaldı. Onları da ayrıca bildireceğim.
Sevgiler
Pınar AYKOL (DORUK)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder