24 Haziran 2010 Perşembe

9 Aylık Ayaz Paşa..

Geçen hafta 9 aylık kontrolümüze gitmiştik. Maşallah miniş gittikçe minişlikten çıkıyor, koca adam olma yolunda. 10,640 kg olmuş paşamız. Boyu da 74 cm. Kilo %90'da boysa %75-%90 arası üst sınıra daha yakınmış. Bu durumda babasının sorduğu çılgın "Şeker çikolata verebilir miyiz? Az da mı olmaz?" sorusuna "Ne kadar geç tanışsa o kadar iyi olur bunlarla, daha çok küçük. Ayrıca kilosu %90'da diyorum siz düşünün" cevabını verdi küçük beyin doktor teyzesi. Ben bu tür şeylerden hiç tattırmıyorum bile doğal olarak ama çevremdekilere engel olamıyorum. Yani çocuğa, çay-kahve tattırmanın, çikolata, pasta tattırmanın ne gibi bir faydası olabilir ki. Ama gel de bunu onlara anlat. Bir herşeyden yesin furyası. Tamam yesin de abur-cubur yemese de olur. Hatta ömr-ü hayatında hiç yemese ne olur di mi ama. Sonuçta tüm hayatını etkileyecek temeller bu zamanda atılıyor. Abur cubur ikram edenler bu temellere dinamit yerleştiriyor bence.

Bu kontrolden sonra mesela ben Türk annesi genlerimden ve görmüş, örneklemişliğimden gelen, ısrar et yedir, yemeğini bitirttir hareketlerime elimden geldiği kadar gem vurmaya çalıştım. Baya da başarılı oldum. Zaten bu konuda içim rahat değildi ve böyle yaptığımda da kendimi kötü hissediyordum. Artık kandırma yoluna gitmiyorum. Tabii ki sevdiği şeylerin içine sevmediklerini karıştırıp yutturuyorum ama bu kandırmaya girmez di mi :) Daha önce şöyle yapıyordum, istediği birşeyi verir gibi yapıp öbürünü ağzına sokuşturmak. Ne hainmişim. Düşündüm de gerçekten mantıksızmış. Neyse bütün bunlardan kurtardım, sıyırdım kendimi. Akşamları da ısrar etmiyorum. Şarkı filan söyleyip, biraz eğlendiriyor olabilirim ama istemeyince üstelemiyorum artık. Zaten olacağını olmuş. Zaten maşallah iştahı da gayet yerinde, bir öğün az yemiş, bir öğün beğenmemiş ne sakıncası var. Düşünsenize doymuş patlamak üzeresiniz ve biri hala ağzınıza kaşıklar sokuşturuyor.

Canım oğlum erken aydım bu işlerden, erken vazgeçtim. Kendimi bu konuda eğitmeye karar verdim. Hadi bakalım..

21 Haziran 2010 Pazartesi

Babalar Günü..

Oğlumun babasına babalar günü hediyesi.. Bundan iyisi can sağlığı :)

10 Haziran 2010 Perşembe

Üç dişli canavar..


Uykusuz geçen gecenin ardından, salı sabahı bir de baktım üçüncü dişimiz alttaki iki incinin yanından pıtırdamış.. Ukusuz geceler devam ediyor ben de dördüncüyü bekliyorum.. Artık alttan mı gelir, üstten mi bilmem.. Biraz daha uyuyamazsam bana sağdan sağdan gelecekler bir onu bilirim :)

7 Haziran 2010 Pazartesi

Kısa..Kısa Haftasonu..


Cumartesi ve pazar günleri en azından akşama kadar evde oturabildiğimiz için dinlenebildiğimiz bir haftasonu oldu diyebilirim. Cumartesi akşam arkadaşlarımız Billur&Alper'in düğününe katıldık. Oğlumun babaannesi Antakya'da, anneannesi de abimlerde diğer torununa bakmakta olduğu için Ayaz Paşa'yı cicianneannesine bıraktık :) -teyzem oluyor kendileri-.. Aslında niyetim teyzemlerde bir saat kadar birlikte olmak ve sonra da orada hazırlanıp çıkmaktı. Ancak ailecek uyuyakaldığımız için bu olamadı, apar topar teyzeme gittik, talimatları verdim, giyindik ve çıktık.
Bu sefer şöyle bir hata yaptım, gittim öptüm biz gidiyoruz dedim ama bizi yolcu etmedi. Dolayısıyla gitiğimizi de anlamamış. 10-15 dakika sonra fark edip anneeeee diyerek aramaya başlamış. Sonra bir mızmızlanmış ,bir enişteme alkış yapmış, mızmızlamış, alkış yapmış, teyzem de 20:30 gibi uyutmuş. Normal uyku saatinden yarım saat kadar önce yani. İyi performans :)
Çok da güzel uyumuş, uykuda mızmızlık yapmamış. Gece ben onu alıp arabaya bindiğimde ise kucağımda gözlerini açtı ve bana kocaman bir gülücük hediye etti. Çok mutlu oldu kuzum. Bir daha da uyumadı yol boyunca. Devamlı bana bakıp güldü. Levent sapağında trafik kilitlenince sıkılabilir diye korktum ama hiç sorun çıkartmadı. Yarı baygın yarı uyanık evimize vardık. Tabii eve gelince uykusu açıldı ve uyutmam bir saatimi aldı. Olsun, bayılırım ben o minnoşa. O bakışlar, o gülüş herşeye değer.
Pazar günü de evde keyif yaptık. Akşam Ayaz ikindi uykusundan uyanınca çıkıp Cevahir'e gittik ailecek. Biraz alışveriş yapıp, yemek yiyip döndük. Evimi biraz daha yuvaya döndürecek, uzun zamandır istediğimiz birkaç parça aldık. Büyük bir çöp kovası istiyorduk mesela, Koçtaş'ta filan bulamadık bir türlü istediğimiz gibi. Öylesine girdiğimiz Debenhams'ta süper, tam mutfaktaki elektronik aletlerimle takım bir kova bulduk, kocaman. Başarılı bir alışveriş günüydü.
Not: Fotolar bir önceki haftasonundan. Ayaz'la birlikte Masal ve Melodi'yi ziyaretimizden efendim. Bu ziyaretleri sıklaştırmamız gerekiyor. Kendilerini de annelerini de çokkk seviyoruz.

4 Haziran 2010 Cuma

Oğlum, mesafeler, gelişim..

Oğlumun babaannesi ve dedesi Antakya'ya gidince dün itibari ile anneannesi takviye kuvvet olarak geldi. Berrin Teyzesi ile her ne kadar iyi anlaşsa ve onu sevse de, bu kadar yakınların sevgisi daha farklı oluyor bence. Kan çekiyor diyebilirim. Bunun yanısıra Ayaz kalabalığı da çok seviyor. Benim evde olmadığım sırada haftada en az iki gün anneannesi ya da babaannesi, dedesi oluyor.
* * *
Eskiden deseler ki küçük bir yerde yaşamak ister misin, asla derdim. Şimdi bunun değerini anlayabiliyorum. Keşke küçük yerlerde olsak, sevdiklerimizle yakın otursak. Hepsine annelere, babalara, abilere, kardeşlere en fazla yürüyerek on dakika olsa.. Kuzenler bir arada, çocuklar istediğinde yalnız kalınabilen kalabalık ailelerde büyüseler. Sonra ne zaman böyle düşünsem, ailelerinden çok uzakta, başka şehirlerde, başka ülkelerde yaşayanlar geliyor aklıma. Nankörlük ediyorum diyorum. Napalım, insanoğlu böyle hep daha iyisini, daha güzelini istiyor.
Daha önce Oğuz yeğenim, canım elimde büyümüş olsa da çok zaman geçtiğinden sanırım bazen Ayaz'ın gerçekten ne kadar çabuk büyüdüğüne inanamıyorum. Her gün başka bir yenilik, başka bir gelişim, aldı başını gidiyor en minik bitaniş..
* * *
Çok güzel el sallıyor, alkışlıyor, bir de "vavava" diyebileceğim bir oyun yapıyor. Emekleme desen artık ulaşmak istediği yere -büyük çaba gerektirse de- ulaşabiliyor. Bir hafta en geç on gün içinde ayaklarımızın altında dolaşır tahminen. Oyuncaklardan daha çok zevk alıyor. Herşeyi anladığınıysa neredeyse eminim.
* * *
Dışarı çıkmayı hep seviyordu, ancak şimdi bayılıyor. Son iki kez çıktığında biri çarşamba öğlendi, babasıyla birlikte eve uğrayıp onu da alıp pazara gittik. Sonra da hemen orada bir fabrika satış mağazası var ona uğradık. Pusetini yanımıza almadık. Babası kucağında dolaştırdı. Ne mız mızlanma, ne de herhangi bir başka kelime çıktı ağzından. Sadece her yeri inceledi. Aynı akşam üstü babaannesi ve dedesi gelmişlerdi, onu alıp bahçeye indirdiler, yine kucakta. Tepki yine aynıymış, inceleme, inceleme.. Zaten uzun zamandır her gün dışarı çıkarmaya çalışıyoruz ama şimdiye kadar Berrin Teyzesinin çıkarmasına gerek görmüyorduk. Şimdiden sonra en azından öğlen uykusundan önce bir saat kadar onun da çıkartmasını isteyeceğim sanırım. Ancak kalabalık olmadığı sürece bahçe yeterli olmayabilir. Bu yüzden parka götürüp orada vakit geçirmelerini isteyebilirim. Çünkü küçük çocuklar daha da ilgisini çekiyor. Evimize yakın iki tane park var aslında. Bir de bunlara ilave olarak evimizin hemen dibindeki lisenin tam gün olan anaokulunun minik parkı var. Tabii bu park çok daha güzel, akşamları da bir şekilde oraya girmenin planları peşindeyim.
* * *
Kendimi, günümü tekrar planlamalı ve akşamları eve gittiğimde Ayaz'dan başka uğraşacak işler bırakmamalıyım. Eskiden ne güzel pazar günleri haftalık yemekleri yapar, hafta içi de bir-iki ekle takviye ederdim. Süt iznimin son üç ayında ki bunun bir kısmı da izinle oğlumla geçecek zaten, son saatlerimi daha çok oğluma ayırabilmeliyim.
* * *
Aynı zamanda Ayaz'ın gününü, oyunlarını, gezmesini de yeniden planlamalı ve mutlaka yazmalıyım.
Daladan dala atlayan ve yazarken aynı anda da düşündüğüm bir yazı oldu. Bu da böyle olsun..

1 Haziran 2010 Salı

Emekleme..Emekleeeeee.. Emekleeeeee.. vs..

Oğlum, emekledim emekleyeceğim vaziyetlerinde.. Yalnız şöyle bir durum söz konusu; kimsenin hatta kendinin bile farkına varmadığı zamanlar, normal birşeymiş gibi bir hedefe varmak için 4-5 adım emekliyor, ancak biz istediği birşeyi uzağına bıraktığımızda uzanarak, yuvarlanarak filan gitmeye çalışıyor, sonra da sinirleniyor. Tam bir özgür ruh. Bırakın ne istersem onu yaparım diyor bize ;)

Bu sabah ben yanında yokken şu oyuncağını çalıştırdığını duydum, ilk kez. Çaktırmadan bakmaya gittim ki top filan yok, oyuncağı yan devirmiş hava üfleyen yerine yüzünü tutup gülüyor serin serin ohhh. Durunca tekrar bastı, tekrar devam. Güzelim oyuncağı vantilatör etmiş kendine paşam.. Gülmekten öldüm. Keşke videoya çekseydim.

Pazar gecesinden beri biraz huysuzluk var. Dişlerin geleceğini umut ediyorum. Bugün de öğleden sonra uykusunu erken uyumuş. Gidince göreceğiz bakalım durumlar ne? Yarın son haberlerle yine buradayım..