7 Nisan 2012 Cumartesi

bugünden örneklerle.. iki yas.. iki yas..

Verdiğim bu uzun aradan dolayı iki yaşın hakkını veremedim sanırım.
Hemen bugünden örneklerle anlatayım.

Saat altıda uyandığımız için saat dokuz olduğunda benim pilim bitmiş, saçlarım elektiriklenmiş, oğlanı gözümün önünden en uzak noktaya gönderme isteğim tavan yapmış haldeydi.

Önce sabahın köründe uyandırılıp süt yap anne, ben de geleyim anne, salonda içicem anne, buram acıyor anne gibi ağlama eşliğinde konuşmalarla talimatlarını bildirdi. Eksiksiz yerine getirmeme rağmen ağlamalar devam etti. Sonra terlik giymem, üstümü örtmem, kahvaltı etmem şeklinde devam eden sabahımız su isterim de su isterim, ütüme su koyacam istekleriyle son buldu. Babası uyandı, gereken ayarı verdi ve kahvaltı edip çipi benden uzaklaştırdı. Kendisine minnettarım.

Ne yapcağımı da bilmiyorum. Zaten çocuğun üzerinde bir hükmüm yok şuan. Ne desem ne tavırla yaklaşsam baltalanıyor dış güçler tarafından.

Gel de tutarlı ol çocuğa karşı, evde üç büyük olunca bakalım. Olmuyor işte.

Dedim ya zaman zaman.. Herşeyi akışına bırakmalı daha  geç olmadan.

6 Nisan 2012 Cuma

çalışan anne evde çalışınca..

Ben bile adapte olmakta zorlandım, yavrum ne yapsın? Başlangıçta haftalık bir program yapmıştım. İş için çalışma saatleri, birebir Ayaz'la ilgileneceğim saatler, ev için ayıracağım saatler ve tabii kalırsa kendim için ayıracağım saatler. Ayaz hangi günler babaannesine gidecek, hangi günler anneannesi bize gelecek hepsi belliydi. Herkes için optimum uygunlukta bir plandı. Herkeslerin onayı alındı ve evdeki hesap çarşıya uymadı. İşle ilgili saati günü belli olmayan bir süreç geçirdim, sık sık dışarılarda olmam gerekti. Eve kaçta geldiğim belli olmadı. Bu arada babaannesi Antakya'ya gitti, bir aylığına. Şimdi tam bir düzensizlik içindeyim. Dışarda da koşturmam gerekiyor evde de olmam gerekiyor. Biran önce kotarmam gereken birkaç kalem kaldı ama bir türlü bitmiyorlar.

Annesinin ve babasının evde olmasına alışmış olan oğlum da kapılara yapışıyor. Bağırıyor, kızıyor oldukça çok tepki veriyor derken yaklaşık iki haftalık bir süreçten sonra alıştı sanırım evde çalışmamıza. Bu hafta ilk üç gün de evde çalıştım. Özellikle dün oldukça verimli geçti. Arada takılsa da çok ısrar etmedi, çok tepki göstermedi. Yine de işe gidiyorum dedim mi dayak yemekten kurtulamıyorum. Bu vurma huyları da bu dönemle birlikte girdi hayatımıza ki bunlar ayrı bir yazı konusu..

Ayaz zaten uyumlu bir çocuk bu gibi konularda. Eskiden de işe giderken beni ağlayıp göndermişliği yoktur desem yeridir. Yalnızca arada bir on gün ağlamışlığı vardır, hiç ağlamazken o ara her gün ağladı ben de tavrımı hiç değiştirmedim, geldiği gibi aynen gitti ağlamalar. Tamam uysun da uyumlu olsun da yavrum, bir düzen verelim uysun. Düzen ister çünkü. En önemlisi budur onun için. Yarın ne olacağını bilmek ister. İşte o yok sorun da orada. Öyle olunca da Ayaz'ı zaptetmek oldukça zor oluyor. Bu da bir süreç geçecek neticede diyorum elimden birşey gelmiyor.

Oğlan uysun dedik de biz adapte olabildik mi sanki. Evde olunca evdeki diğer insanlar da beklentiye giriyorlar. E şunu da yap, buna da el atıver bekliyorlar. Ben desen, benim de yatağı da toplayayım, çamaşırları da atayım modundan çıkmam zor oldu. Tam olarak da çıkabilmiş değilim.

Şimdi önümüzdeki haftaya bakalım, şu kotaracak işleri halledelim, düzen kendiliğinden gelir inşallah, maşallah ve amin..

5 Nisan 2012 Perşembe

yine geldim buraya, yine actim bilsikayari..

bilsikayar = bilgisayar Ayaz'ın deyimiyle.. Şimdi efendim bir evde çalışıyorum, bir çıkıyorum dışarılarda çalışıyorum. Bugün mesela bir sunum hazırlamam, full konsantre olmam gerektiği için kaçtım evden. Takıldım kocamın peşine bir yerlerde konsantrasyonumun gelmesini bekliyorum. Umarım biran önce gelir kendisi..

Oğlum da ne yapsın tam evde çalışmama adapte olmuştu, hadi bugün işe gidiyorum deyince ağladı. Allah Keloğlan keleş oğlandan razı olsun, çıkış anını olaysız atlattık. Biraz dengesiziz yani e tabii çocuk da dengesiz oluyor.

Yine de hayatımda bir düz mantığımı yıkmama yardımcı oldu bu dönem. Şu işler bir bitsin de şunu yapalım, bu süre bir geçsin de bunu yapalım demeyeceğim artık. Ne yapabilirsen yap yanına kar kalıyor. Evde geçirdiğim bir beş aylık süreyi bazı açılardan çöpe attığımı anlayınca dank etti. İyi etti.

Ayrıca bir de bahar enerjisi geldi bana aman nazar değmesin. Havalar daha da ısınsın bak daha ne enerjik oluyorum. Ne de olsa yaz çocuğuyum..

gecen zaman vol. II, çocuksuz da gezeriz.. ilk uzun ayrılık..

Evde olduğumuz zamanı değerlendirdik tabii ki. Hem çocuklu hem çocuksuz :)

İşten ayrıldıktan yaklaşık bir buçuk ay sonra, karı koca ektik çipimizi, çıktık ikinci balayına.. Önce üç gün Paris, oradan her biri bir gün süren Frankfurt, Düsseldorf, Köln üçlüsünü içeren bir tur yaptık, bir de bunların arasına günübirlik Amsterdam sığdırdık. Paris'te bir arkadaşımızın, Almanya'da da başka bir arkadaşımızın yanında kaldık.

Resimler ve geziden detaylar serinin bir sonraki postunda..

Ayaz'dan bahsetmek istiyorum. Yirmialtı ayını doldurmadan ilk uzun ayrılığımızı yaşadık. Yokluğumuzda babannesinde kaldı kuzucuk. Daha önce de birkaç gece kalmıştı, sorun olmamıştı. Ancak bunların hepsi birer gecelik ayrılıklardı. Bu kadar uzun olacağını tahmin etmemiştir sanırım.

Paris'teyken sabah ve akşamları skype ile bağlandık. Daha sonra ancak günde bir kez telefonda konuşabildik. Tabii her seferinde "anne gel" demekten eksik kalmadı ama keyfi de gayet yerindeydi. Hergün çikolatalar senin, sakızlar benim tüm yasakları yıkmış. Günde bir yedi dediler ama bilemiyorum. Özellikle dede ve amca tarafından desteklendiğine emin bile sayılabilirim. Afiyet olsun.

Gezmişler, Ada Defne'yle buluşmuşlar, hatta o gün benimle telefonda bile konuşmadı. Herşey gayet rahatmış yani. Ayaz bana aşırı düşkün olmasına rağmen, böyle zamanlarda hiç zorluk çıkarmıyor. Hem kendi karakterinden kaynaklanıyor hem de bizim hiçbir zaman yalan söylemeyip kaçmamamızın da etkisi olduğuna inanıyorum. Yalan yok dediysek, bir hafta gezmeye gidiyoruz demedik tabii iş için gidiyoruz dedik çocuğum, burada biraz yamuk yapmış olabiliriz.

Ayaz'da durum şu, ben varsam beni ister ve gözden kaybetmez, ben yoksam gitmem gerektiğini kabulleniyor heralde ve sorunsuz keyfine bakıyor.

Bendeyse şöyleydi; ilk önce kendimi nasılsa hatırlamayacak, hem orada da çok iyi vakit geçirecek, hepimize değişiklik diye telkin ettim. Çalışan annelikten evde anne olmaya geçmenin verdiği his vicdanımı inanımaz rahatlattı. Nasılsa hep beraberiz diye düşündüm. Çalışınca zaten çalışıyorum, diğer tüm vakitlerimi oğluma ayırmalıyım duygusu var.

Ayaz'a dönersek, geldiğimizde yüzünde gördüğüm ifadeyi anlatmam imkansız. Mutluluktan delirdi. Sonra da hiç gitmemişiz gibi hayatımıza devam ettik. Üzerinde herhangi bir etkisini görmedim. Sanırım onda da artık evde olmamın verdiği mutluluk ağır bastı.

Ana fikir olarak, gidin gezin anneler/ babalar. Bünyeye de ruha da çok iyi geliyor. Bırakın veletleri de anneanneleri, babaanneleri, teyzeleri kim varsa biraz şımartsınlar. Hem çocuklar da tatil yapmış gibi oluyor hem siz enerji doluyorsunuz..

4 Nisan 2012 Çarşamba

hafta sonu.. ada vapuru.. ilk bisiklet turu..

Cumartesiyi pas geçerek pazardan başlamak istiyorum..

Hava durumuna rağmen, verdiğimiz sözü tuttuk ve arkadaşlarımızla Büyük Ada'da buluştuk. Tabii tek çocuklu çift olarak biz -biraz da Ayaz'ı ilk kez vapura bindirmek için, gerçi ilk kez Venedik'te binmişti ama o bizimkilerin yerini tutmaz- sabah 09.10 Kabataş vapuruna bindik. Diğer iki çiftimiz 10.30'daki deniz otobüsüyle aramıza katıldılar.

Arabanın serviste olmasının da etkisiyle otobüsle iskeleye gittik. Çok da iyi oldu. Sadece üniversite sınavının kalabalığına denk gelmiş olduk. Vapur yolculuğumuz olaysız başladı. Karşımıza da iki büyük oğlu ve Ayaz'dan sanırım bir yaş kadar büyük bir kızı olan bir çift oturdu. O anda iyice anladık ki Ayaz yabancılardan hoşlanıyor. Böyle bir tavırlar değişti bir hareketler değişti ki anlatamam. Sonra ben oğlumu biraz dışarı çıkardım, martıları besledik. Bayıldı tabii ama hava da soğuk ve rüzgarlı. Biraz da babası çıkardı, sonra tekrar içeri girince film koptu. Yaklaşık yarım saat ağladı, ne yapsak susturamadık, sonra da pusetinde uyuya kaldı.

hayvan dostu
ada kazasından sonra scarface

Vapurdan inerken hala uyuyordu. Tam rahat bir kahvaltı ederiz derken uyandı bizimki. Oturduk birşeyler yedik arkadaşlar gelene kadar.

Ada çocuklar için süper bir yer, bir defa araç trafiği yok, temiz hava bol bol, bu mevsimde çok kalabalık da yok. Olsa olsa bisiklet. Biz de durmadık, kiraladık bisikletleri, Ayaz babasının arkasında bebek koltuğunda zevkten dört köşe oldu. Yalnız biz tamamen çaptan düşmüşüz. Yorgunluktan bittik. Dönüşte bisikletleri verirken yine ağladı Ayaz'ım. Zaten bu aralar ağlamak en sevdiği kendini ifade etme şekli.

Neyse ki dönüşteki vapur yolculuğu oldukça eğlenceli geçti. Bu arada İstanbul'a bir geldik ki sağanak yağmur. İyi ki adaya gitmişiz dedik.

dönüş yolunda yorulmuş Ayaz
Not düşelim; Ayaz'a adaya gideceğiz dedikçe Ada Defne'ye gideceğiz zannetti paşam :) ne bilsin çocuğum ada ne demek yarım ada ne demek?

Cumartesi Notu: Ayaz'ın site içinden bir arkadaşının doğum gününe katıldık, Ayaz maşallah baştaki utangaçlığını attıktan sonra çok uyumluydu. Hatta artık kreş zamanı gelmiş yorumu da aldık sevindik.

27 Mart 2012 Salı

hafta sonu..

Hafta sonunu cuma gecesi itibariyle ele alıyorum..

Cuma gecesi Ayazımın Berrin Teyzesi eşi ve oğluyla bize yemeğe geldiler. Misafirler önemli tabii kendisi oğluma 22 ay gözü gibi bakmış biricik Berrinimiz. Biz de cumayı boşaltarak hazırlandık. Yalnız Ayaz'a söylemedik süpriz olsun diye. Akşam olup misafirler gelince Ayaz şaşırdı. Hem sevindi hem de duygu karmaşası yaşadı. Tam sekiz ay oldu tabii, bu arada dört bilemedin beş kez görüşmüşlerdir. Berrin'in adını hatırlamadı, daha doğrusu biraz karıştırdı biraz da gıcıklığına hatırlamıyormuş gibi yaptı. Hem içindeki o yoğun duyguyu hissetti hem de biraz unutmuş, geçmişte kalmış olduğunu fark ettirdi. Çünkü Berrin ayrıldıktan iki ay sonra Ayaz'ın doğum gününde karşılaştıklarında Ayaz neredeyse kaybettiği annesini bulmuş kadar sevinmiş, yanından ayrılmamıştı. Bu kezse samimiyetini kaybetmemiş ancak aynı şaşalı tepkileri göstermemişti. Beni de şaşırttı doğrusu. Yine de giderlerken gitmesinler diye ağladı, çok uykusunun gelmesinin de katkısıyla tabii ki..

Cumrtesi oğlum cuma gecesinin etkisiyle mi bilmem(çünkü çok daha fazla yorulduğu geceler de olmuştu) sabah onbirde uyanarak beni şoke etti. Ben de o saate kadar uyumanın tadını çıkardım tabii. Kocam uyanmış, üstelik evde temizlik var, süpürge sesleri filan vız gelmiş bize. O gün çalışmayı planlıyordum ama o saatte uyanınca havanın güzelliğinin ve Ayaz'ın gündüz artık uyumayacak oluşunun da etkisiyle çalışmayı pazara erteleyip, caddede Ada Defne, annesi ve babasıyla buluşmaya karar verdik. Bizim evimizin babası da karşıda bir toplantıya katılacaktı ne de olsa.. Ataşehir'e babayı bırakıp cadde de park yeri bulmamız bir buçuk saatimize maloldu. En sonunda kavuşup, yemek yiyip sahile parka götürdük çocukları anneler olarak. Babalarla, Ada Defnelerde buluşmaya karar verdik. Ancak dönüşte o kadar zor yer bulduğumuz sokakta arabayı bir çimento kamyonunun gazabına uğramış bulunca günümüzün kalanı biraz sefil geçti. Sonra OMG'de yemekle durumu toparlamaya çalıştık. Ada yemekte uyudu, evde de devam etti. Ayaz da yeni değişik oyuncakların özellikle de bunların mutfak aletleri cinsinden olmasının tadını çıkardı.

Pazar oğlumun da onayını alarak -bu kez arayı soğutmadan- Berrin'e götürmek zorunda kaldım. Çünkü çalışmam gerekti. Akşama ancak kavuştuk oğlumla ama diş ağrısından muzdarip hiç tadım yoktu. Öyle bir gündü işte..

16 Mart 2012 Cuma

gecen zaman vol. I


Güncel bir foto ile giris yapayim dedim.. Artik biraz bugunden biraz dünden bahsederek toparlayacağım, yoksa blogun sonu olacak..
Guncel foto derken tam da bugün, bu sabahın körü aktivitemizden bir resim. Suluboyalarla parmak boya yapmaya karar verince oglum ben de gel seni kedi yapayim dedim.. Ortaya bu tablo cikti..
Neler oldu baslayayım bir yerden diyerek, aniden işi bırakıp yazmaya karar verdim iki satırda olsa. Efendim ben Eylül 2011 sonu itibariyle işten ayrılıp bir süreliğine evde anne oldum. Hatta Ayaz'ın babası da evde baba oldu, yaklaşık bir ay öncesine kadar. Bir ay önce de ben kah evde kah ofiste kah dışarda oluyorum, babası da yepyeni bir baslangıç yaptı onun da düzeni pek belli değil. Oğluşum da ne yapsın 5 ay süren anne ve babayla keyfin ardından yeni düzene ayak uydurmaya çalışıyor, biraz da zorlanıyor tabii. Şimdi biz evde yokken ya da ben evden çalışırken annenne-babaanne ikilisi ilgileniyorlar Ayaz'la..
Buarada Ayaz bebeklikten çıkıp çocukluğa doğru yol almaya başladı. Dolu dolu günler geçirdik, hep beraber. Arada kocamla kaçamak bir yurt dışı da yaptık hani.
Bu da bir başlangıç yazısı olur hem anlatamadığım hem de anlatacağım yeni anılar için umarım..