8 Nisan 2012 Pazar

bezleri attık.. külotlar giydik..


Bir dönemki favorimizin benim için en favori olan şarkısı.. Çok faydası oldu valla.
Yazın başladığımız ve iki ay sürdürdüğümüz ama öğretemediğimiz bezsiz Ayaz dönemi, ikinci denemede yaklaşık 30 aylıkken iki hafta içinde öğreterek başarıyla sonuçlanmıştır.

İlk denemedeki hatalarımı maddelersem;
  • Çocuğun hayatında önemli bir değişiklik yokken, normal rutini sürerken başlayın diye okudum, tam da bakıcısı ayrılmadan iki hafta önce başladım. İki haftada halledecektim aklım sıra. Olmadı tabii. Sonra da en düzensiz dönemlerinden birine denk gelmiş oldu. Bu arada tatillere gidildi vs.
  • Bezi bıraktınız mı bir daha da bağlamayın diye okudum, erken pes edip yok dışarı çıkarken yok  uyurken bağladım. Kafası karıştı tabii çocuğun.
  • Tek kişi bundan sorumlu olsun, altına yapınca tepki vermeyin diye okudum, karışmayan kalmadı maşallah.
Gelelim başarılı denememize;
  • Bir defa daha büyüdü. Bu farkındalığını arttırıp bezini istemesine sebep olsa da aslında farkındalığının artması mantığının ön plana çıkmasını da tetikledi.
  • Ben evdeydim, ben bakıyordum. Kırdım popomu oturdum evde. Ya da kısa yolculuklar yaptım. Oğlum benim evde olma düzenimden gayet de mutluydu tabii. Mutluluk sarhoşluğuna denk geldi.
  • Benden başka bir de baba evdeydi. Ona da ultimatomu verdim, bekledim bekledim sen gitmedin dedim. Ben artık bu işe başlıyorum, senden de hiç mi hiç yorum yapmamanı sadece başardığı zamanlar olumlu motivasyon yapmanı bekliyorum. Yoksa oğlan da ben de demorolize oluruz ha dedim. İstediğim karşılığı da aldım.
  • Gündüz-gece, içerde-dışarda bezi tamamen kaldırdık. Hiç bağlamadık. Evde bez kalmadı dedik.
  • Gece sütünü, suyunu herşeyini kestik. Bunu da anlattım oğluma, bak sonra altın ıslanır rahatsız olursun dedim. Tamam dedi sağolsun.
  • Dışardan gelen tüm yorumlara kulağımızı kapattık. Sonuçta bu işi yapacak bendim ve gerçekten hem donanımlı hem de tecrübeliydim.
  • Alıştırma külodunu sadece ilk günler dışarı çıktığımızda kullandık.
  • Evde halı filan kaldırmadım. Bu işe illa da yazın başlamak gerekmiyor. Kışın da avantajları var. Mesela, altına kalın şeyler giydirince zaten yerler çiş olmuyor. Olan sadece koltuklara olabiliyor. Onlara da alt açma bezli, polarlı, çarşaflı birkaç kat geçtin mi kurtuluyorlar.
  • Bir erkek çocuğu anası olarak kavanoz en iyi yardımcımdı ne yalan söyleyeyim. Hala da öyle.
  • Altına yapınca da önemli değil, dedim, fazla kurcalamadım, bi dahakine filan diye geçiştirdim.
  • Birara külodu attık, bezleri giydik diye değiştirdi şarkıyı ama onu da aa çok komiksin annecim diye geçiştirdim.
  • Bak o tuvalete yapıyor bu tuvalete yapıyor diye örnek göstereyim dedim ama o da bak bunlar da bezine yapıyor dedi, yemedi.
Sonunda oldu nitekim. Bezleri attık.. külotlar giydik..

7 Nisan 2012 Cumartesi

Ayaz bu aralar..

Malum durumlar nedeniyle, anneanneler, babaanneler devreye girince, Ayaz'ın zaptı raptı da iyice zorlaşınca, eski kurallar bir bir yıkılmaya başladı.
  • Maalesef bol bol tv izliyor. Günde 2-3 saati buluyor. Hepsi tv değil bazen de notebooktan izliyor çizgilimlerini(çizgilim=çizgifilm). Bunların bir kısmı pasif izleyicilik şeklinde, annem izliyor bir yandan da boyama yapıyorlar mesela. Bu ara favorisi "Keloğlan" ki bizim de kurtarıcımız kendisi.
  • Artık bezsiz bir ağabey oldu kendileri. Bunu ayrıca yazacağım.
  • Bilsikayarla birebir tanıştı. Artık oradan da çizgilim izliyor.
  • Deli gibi konuşuyor, bizle konuşuyor, kendi kendine konuşuyor, telefonla konuşuyor.
  • Bol bol şarkı söylüyor. Zaten müziğe kabiliyeti hep vardı, kulağı da çok iyi. İleride müzisyen olur da ne zaman başladınız derlerse anne karnında başladım diyebilir.
  • "Neden?" sorusunu çok seviyor.
  • Her gece kırmızı başlıklı kız anlattırıyor. Başka masal yasak. Takıntılı bir tipsin oğlum, bunu yavaş yavaş aşmalıyız ama nasıl?
  • Aynı soruyu defalarca soruyor. Sorular sorular doğuruyor, kendi tatmin olana ya da sıkılana kadar soruyor.
  • İki yaş olayını dibine kadar yaşıyor, yaşatıyor.
  • Her istediğini ağlayarak yapmaya, yaptırmaya çalışıyor.
  • Oturup bizimle bir güzel sohbet ediyor, bayılıyoruz. Öyle cümleler kuruyor ki ağzımız açık kalıyor.
  • Mutfakta beraber yemek yapmaya bayılıyor. Çok güzel kek yapıyor.
  • Temizlik ahh o temizlik. Ne yapsak önüne geçemedik. Hep temizlik yapılsın, mümkünse kendisi yapsın. Her cumartesi gelen Fatma Ablanın peşinde her odada onu izliyor, her gün o gelsin istiyor. O varken yüzümüze bile bakmıyor. "Fatma Abla bir daha sil, bezini yıka" bol bol kullandığı cümleler.
  • Temizlik deyince bir de tabii tüm çocukların ve tüm zamanların favorisi suyla oynamayı da not düşmeden edemeyeceğim.

bugünden örneklerle.. iki yas.. iki yas..

Verdiğim bu uzun aradan dolayı iki yaşın hakkını veremedim sanırım.
Hemen bugünden örneklerle anlatayım.

Saat altıda uyandığımız için saat dokuz olduğunda benim pilim bitmiş, saçlarım elektiriklenmiş, oğlanı gözümün önünden en uzak noktaya gönderme isteğim tavan yapmış haldeydi.

Önce sabahın köründe uyandırılıp süt yap anne, ben de geleyim anne, salonda içicem anne, buram acıyor anne gibi ağlama eşliğinde konuşmalarla talimatlarını bildirdi. Eksiksiz yerine getirmeme rağmen ağlamalar devam etti. Sonra terlik giymem, üstümü örtmem, kahvaltı etmem şeklinde devam eden sabahımız su isterim de su isterim, ütüme su koyacam istekleriyle son buldu. Babası uyandı, gereken ayarı verdi ve kahvaltı edip çipi benden uzaklaştırdı. Kendisine minnettarım.

Ne yapcağımı da bilmiyorum. Zaten çocuğun üzerinde bir hükmüm yok şuan. Ne desem ne tavırla yaklaşsam baltalanıyor dış güçler tarafından.

Gel de tutarlı ol çocuğa karşı, evde üç büyük olunca bakalım. Olmuyor işte.

Dedim ya zaman zaman.. Herşeyi akışına bırakmalı daha  geç olmadan.

6 Nisan 2012 Cuma

çalışan anne evde çalışınca..

Ben bile adapte olmakta zorlandım, yavrum ne yapsın? Başlangıçta haftalık bir program yapmıştım. İş için çalışma saatleri, birebir Ayaz'la ilgileneceğim saatler, ev için ayıracağım saatler ve tabii kalırsa kendim için ayıracağım saatler. Ayaz hangi günler babaannesine gidecek, hangi günler anneannesi bize gelecek hepsi belliydi. Herkes için optimum uygunlukta bir plandı. Herkeslerin onayı alındı ve evdeki hesap çarşıya uymadı. İşle ilgili saati günü belli olmayan bir süreç geçirdim, sık sık dışarılarda olmam gerekti. Eve kaçta geldiğim belli olmadı. Bu arada babaannesi Antakya'ya gitti, bir aylığına. Şimdi tam bir düzensizlik içindeyim. Dışarda da koşturmam gerekiyor evde de olmam gerekiyor. Biran önce kotarmam gereken birkaç kalem kaldı ama bir türlü bitmiyorlar.

Annesinin ve babasının evde olmasına alışmış olan oğlum da kapılara yapışıyor. Bağırıyor, kızıyor oldukça çok tepki veriyor derken yaklaşık iki haftalık bir süreçten sonra alıştı sanırım evde çalışmamıza. Bu hafta ilk üç gün de evde çalıştım. Özellikle dün oldukça verimli geçti. Arada takılsa da çok ısrar etmedi, çok tepki göstermedi. Yine de işe gidiyorum dedim mi dayak yemekten kurtulamıyorum. Bu vurma huyları da bu dönemle birlikte girdi hayatımıza ki bunlar ayrı bir yazı konusu..

Ayaz zaten uyumlu bir çocuk bu gibi konularda. Eskiden de işe giderken beni ağlayıp göndermişliği yoktur desem yeridir. Yalnızca arada bir on gün ağlamışlığı vardır, hiç ağlamazken o ara her gün ağladı ben de tavrımı hiç değiştirmedim, geldiği gibi aynen gitti ağlamalar. Tamam uysun da uyumlu olsun da yavrum, bir düzen verelim uysun. Düzen ister çünkü. En önemlisi budur onun için. Yarın ne olacağını bilmek ister. İşte o yok sorun da orada. Öyle olunca da Ayaz'ı zaptetmek oldukça zor oluyor. Bu da bir süreç geçecek neticede diyorum elimden birşey gelmiyor.

Oğlan uysun dedik de biz adapte olabildik mi sanki. Evde olunca evdeki diğer insanlar da beklentiye giriyorlar. E şunu da yap, buna da el atıver bekliyorlar. Ben desen, benim de yatağı da toplayayım, çamaşırları da atayım modundan çıkmam zor oldu. Tam olarak da çıkabilmiş değilim.

Şimdi önümüzdeki haftaya bakalım, şu kotaracak işleri halledelim, düzen kendiliğinden gelir inşallah, maşallah ve amin..

5 Nisan 2012 Perşembe

yine geldim buraya, yine actim bilsikayari..

bilsikayar = bilgisayar Ayaz'ın deyimiyle.. Şimdi efendim bir evde çalışıyorum, bir çıkıyorum dışarılarda çalışıyorum. Bugün mesela bir sunum hazırlamam, full konsantre olmam gerektiği için kaçtım evden. Takıldım kocamın peşine bir yerlerde konsantrasyonumun gelmesini bekliyorum. Umarım biran önce gelir kendisi..

Oğlum da ne yapsın tam evde çalışmama adapte olmuştu, hadi bugün işe gidiyorum deyince ağladı. Allah Keloğlan keleş oğlandan razı olsun, çıkış anını olaysız atlattık. Biraz dengesiziz yani e tabii çocuk da dengesiz oluyor.

Yine de hayatımda bir düz mantığımı yıkmama yardımcı oldu bu dönem. Şu işler bir bitsin de şunu yapalım, bu süre bir geçsin de bunu yapalım demeyeceğim artık. Ne yapabilirsen yap yanına kar kalıyor. Evde geçirdiğim bir beş aylık süreyi bazı açılardan çöpe attığımı anlayınca dank etti. İyi etti.

Ayrıca bir de bahar enerjisi geldi bana aman nazar değmesin. Havalar daha da ısınsın bak daha ne enerjik oluyorum. Ne de olsa yaz çocuğuyum..

gecen zaman vol. II, çocuksuz da gezeriz.. ilk uzun ayrılık..

Evde olduğumuz zamanı değerlendirdik tabii ki. Hem çocuklu hem çocuksuz :)

İşten ayrıldıktan yaklaşık bir buçuk ay sonra, karı koca ektik çipimizi, çıktık ikinci balayına.. Önce üç gün Paris, oradan her biri bir gün süren Frankfurt, Düsseldorf, Köln üçlüsünü içeren bir tur yaptık, bir de bunların arasına günübirlik Amsterdam sığdırdık. Paris'te bir arkadaşımızın, Almanya'da da başka bir arkadaşımızın yanında kaldık.

Resimler ve geziden detaylar serinin bir sonraki postunda..

Ayaz'dan bahsetmek istiyorum. Yirmialtı ayını doldurmadan ilk uzun ayrılığımızı yaşadık. Yokluğumuzda babannesinde kaldı kuzucuk. Daha önce de birkaç gece kalmıştı, sorun olmamıştı. Ancak bunların hepsi birer gecelik ayrılıklardı. Bu kadar uzun olacağını tahmin etmemiştir sanırım.

Paris'teyken sabah ve akşamları skype ile bağlandık. Daha sonra ancak günde bir kez telefonda konuşabildik. Tabii her seferinde "anne gel" demekten eksik kalmadı ama keyfi de gayet yerindeydi. Hergün çikolatalar senin, sakızlar benim tüm yasakları yıkmış. Günde bir yedi dediler ama bilemiyorum. Özellikle dede ve amca tarafından desteklendiğine emin bile sayılabilirim. Afiyet olsun.

Gezmişler, Ada Defne'yle buluşmuşlar, hatta o gün benimle telefonda bile konuşmadı. Herşey gayet rahatmış yani. Ayaz bana aşırı düşkün olmasına rağmen, böyle zamanlarda hiç zorluk çıkarmıyor. Hem kendi karakterinden kaynaklanıyor hem de bizim hiçbir zaman yalan söylemeyip kaçmamamızın da etkisi olduğuna inanıyorum. Yalan yok dediysek, bir hafta gezmeye gidiyoruz demedik tabii iş için gidiyoruz dedik çocuğum, burada biraz yamuk yapmış olabiliriz.

Ayaz'da durum şu, ben varsam beni ister ve gözden kaybetmez, ben yoksam gitmem gerektiğini kabulleniyor heralde ve sorunsuz keyfine bakıyor.

Bendeyse şöyleydi; ilk önce kendimi nasılsa hatırlamayacak, hem orada da çok iyi vakit geçirecek, hepimize değişiklik diye telkin ettim. Çalışan annelikten evde anne olmaya geçmenin verdiği his vicdanımı inanımaz rahatlattı. Nasılsa hep beraberiz diye düşündüm. Çalışınca zaten çalışıyorum, diğer tüm vakitlerimi oğluma ayırmalıyım duygusu var.

Ayaz'a dönersek, geldiğimizde yüzünde gördüğüm ifadeyi anlatmam imkansız. Mutluluktan delirdi. Sonra da hiç gitmemişiz gibi hayatımıza devam ettik. Üzerinde herhangi bir etkisini görmedim. Sanırım onda da artık evde olmamın verdiği mutluluk ağır bastı.

Ana fikir olarak, gidin gezin anneler/ babalar. Bünyeye de ruha da çok iyi geliyor. Bırakın veletleri de anneanneleri, babaanneleri, teyzeleri kim varsa biraz şımartsınlar. Hem çocuklar da tatil yapmış gibi oluyor hem siz enerji doluyorsunuz..

4 Nisan 2012 Çarşamba

hafta sonu.. ada vapuru.. ilk bisiklet turu..

Cumartesiyi pas geçerek pazardan başlamak istiyorum..

Hava durumuna rağmen, verdiğimiz sözü tuttuk ve arkadaşlarımızla Büyük Ada'da buluştuk. Tabii tek çocuklu çift olarak biz -biraz da Ayaz'ı ilk kez vapura bindirmek için, gerçi ilk kez Venedik'te binmişti ama o bizimkilerin yerini tutmaz- sabah 09.10 Kabataş vapuruna bindik. Diğer iki çiftimiz 10.30'daki deniz otobüsüyle aramıza katıldılar.

Arabanın serviste olmasının da etkisiyle otobüsle iskeleye gittik. Çok da iyi oldu. Sadece üniversite sınavının kalabalığına denk gelmiş olduk. Vapur yolculuğumuz olaysız başladı. Karşımıza da iki büyük oğlu ve Ayaz'dan sanırım bir yaş kadar büyük bir kızı olan bir çift oturdu. O anda iyice anladık ki Ayaz yabancılardan hoşlanıyor. Böyle bir tavırlar değişti bir hareketler değişti ki anlatamam. Sonra ben oğlumu biraz dışarı çıkardım, martıları besledik. Bayıldı tabii ama hava da soğuk ve rüzgarlı. Biraz da babası çıkardı, sonra tekrar içeri girince film koptu. Yaklaşık yarım saat ağladı, ne yapsak susturamadık, sonra da pusetinde uyuya kaldı.

hayvan dostu
ada kazasından sonra scarface

Vapurdan inerken hala uyuyordu. Tam rahat bir kahvaltı ederiz derken uyandı bizimki. Oturduk birşeyler yedik arkadaşlar gelene kadar.

Ada çocuklar için süper bir yer, bir defa araç trafiği yok, temiz hava bol bol, bu mevsimde çok kalabalık da yok. Olsa olsa bisiklet. Biz de durmadık, kiraladık bisikletleri, Ayaz babasının arkasında bebek koltuğunda zevkten dört köşe oldu. Yalnız biz tamamen çaptan düşmüşüz. Yorgunluktan bittik. Dönüşte bisikletleri verirken yine ağladı Ayaz'ım. Zaten bu aralar ağlamak en sevdiği kendini ifade etme şekli.

Neyse ki dönüşteki vapur yolculuğu oldukça eğlenceli geçti. Bu arada İstanbul'a bir geldik ki sağanak yağmur. İyi ki adaya gitmişiz dedik.

dönüş yolunda yorulmuş Ayaz
Not düşelim; Ayaz'a adaya gideceğiz dedikçe Ada Defne'ye gideceğiz zannetti paşam :) ne bilsin çocuğum ada ne demek yarım ada ne demek?

Cumartesi Notu: Ayaz'ın site içinden bir arkadaşının doğum gününe katıldık, Ayaz maşallah baştaki utangaçlığını attıktan sonra çok uyumluydu. Hatta artık kreş zamanı gelmiş yorumu da aldık sevindik.