Bugün biraz Ayaz'dan son haberler modumdayım sanırım. Oğlumuzun bebeklikten çocukluğa geçişini izliyoruz. Tabii bunu izlerken ne kadar istesek de bazen kazalardan sakınamıyoruz. Her gün ayrı macera dedim ama burada son birkaçını paylaşmak istiyorum..
Geçen cumartesi, haftasonları alışılageldiği üzere, sabah babasıyla ekmek almaya markete giden Ayaz'ın feryadını(ağlamasını) duydum. Yok canım o kadar da değil oradan sesi bu kadar net gelemez dereken bir yandan da pencereye koştum. Bir de ne görsem, babasının kucağında ama babasına değmeden taşınan oğlum ve banyoyu hazırla diye seslenen bir baba. Ne olmuş, babası meyve alayım derken ortalıkta gezen bizimki herhalde yorulmuş olacak ki sebzelerin yıkandığı su dolu kovaya oturmuş. Yukarıdaki resim markete gitmeden hemen önce. Görüldüğü gibi göğsü bağrı açık, çünkü fermuara gıcığı var, esas paltosu da yıkanmış ve ıslak olduğu için bu küçük montunu giydirdim.
Ertesi gün ben içeride Oğuz'u ders çalıştırır ve bütün ev halkı çocuklarla oynarken yine bir ağlama sesi. Manzara başına buz koyulan Ayaz. Kovalamaca oynarken dayısından ve babasından kaçan Ayaz Paşa sehpadan kaçamamış ve alnını çok fena vurmuş. Fatura şiş ve mor bir alın, anneye yapışmış bir Ayaz tabii iki dakika.
Bunların dışında günlük olağan düşme ve vurmaları saymıyorum, pek hareketli ve enerjik bir oğlumuz var çünkü. Yakında tırmandığı sandalyelerden, koltuklardan, düz duvarlardan düşme hikayelerini yazmak istemiyorum. Lütfen onların üzerinde dengede durmayı başarsın oğlum. Çünkü çıkmasını engelleyemiyoruz. Yazdığım gibi bütün aile başında da olsak her hareketini kontrol edemiyorz. Gerçekten de bu veletleri Allah koruyor. Başka yolu yok.
Geçen cumartesi, haftasonları alışılageldiği üzere, sabah babasıyla ekmek almaya markete giden Ayaz'ın feryadını(ağlamasını) duydum. Yok canım o kadar da değil oradan sesi bu kadar net gelemez dereken bir yandan da pencereye koştum. Bir de ne görsem, babasının kucağında ama babasına değmeden taşınan oğlum ve banyoyu hazırla diye seslenen bir baba. Ne olmuş, babası meyve alayım derken ortalıkta gezen bizimki herhalde yorulmuş olacak ki sebzelerin yıkandığı su dolu kovaya oturmuş. Yukarıdaki resim markete gitmeden hemen önce. Görüldüğü gibi göğsü bağrı açık, çünkü fermuara gıcığı var, esas paltosu da yıkanmış ve ıslak olduğu için bu küçük montunu giydirdim.
Ertesi gün ben içeride Oğuz'u ders çalıştırır ve bütün ev halkı çocuklarla oynarken yine bir ağlama sesi. Manzara başına buz koyulan Ayaz. Kovalamaca oynarken dayısından ve babasından kaçan Ayaz Paşa sehpadan kaçamamış ve alnını çok fena vurmuş. Fatura şiş ve mor bir alın, anneye yapışmış bir Ayaz tabii iki dakika.
Bunların dışında günlük olağan düşme ve vurmaları saymıyorum, pek hareketli ve enerjik bir oğlumuz var çünkü. Yakında tırmandığı sandalyelerden, koltuklardan, düz duvarlardan düşme hikayelerini yazmak istemiyorum. Lütfen onların üzerinde dengede durmayı başarsın oğlum. Çünkü çıkmasını engelleyemiyoruz. Yazdığım gibi bütün aile başında da olsak her hareketini kontrol edemiyorz. Gerçekten de bu veletleri Allah koruyor. Başka yolu yok.
Ben posete meyve doldurmaya calisirken arkadan bir 'vik' ve sonrasinda yalandan aglama sesi geldi. Donup baktigimda soke oldum. Ayaz buz gibi havada, kis gunu yarisina kadar su dolu kovaya oturmustu ve bastan asagiya islanmisti. Iyi ki baliklama atlamamis. Guluk guluk seslerini duymak istemezdim.
YanıtlaSilAfacan'in abasi!