29 Temmuz 2011 Cuma

çok önemli bir devrin sonu.. Berrin gidiyor..

Berrin Ayaz'la ilk tanıştığında Ayaz daha karnımın içindeydi. Hamileliğimin en zor geçen son iki buçuk haftası hep bizimleydi. Akşam gidip sabah geliyordu ama artık evimizin bir insanı olmuştu. Aslında hemen ısındık birbirimize. O zamanlar üç kadın -annem de bizimleydi- bir güzel hazırlık yapıyor, sohbetler ediyor, keyif kahveleri içiyorduk. Sonra Ayaz Paşa katıldı aramıza. Eve geldiğinin ertesi günü de Berrin Teyzesiyle tanıştı.

Şimdi Berrin onun "Adası", "Edesi" ve "Berrin'i".. O kadar güzel Berrin diyor ki anlatamam. Pazartesi sabahları uyandığında hemen "Berrin" diyor, bugün Berrin gelecek anlamında. Süpürgeyi açmak istediğinde zamansızsa şimdi olmaz oğlum diyorum, "Berrin" diyor, Berrin gelince açarız anlamında..

Oğlumla en az benim kadar birlikte olmuş kişi, oğluma benden sonra en çok emeği geçmiş kişi. Bu satırları yazarken gözyaşlarıma hakim olamayacağım sanırım. İş yerinde de olduğum için daha fazla yazamayacağım.

Ben bu kadar üzülürken Ayaz nasıl etkilenecek bilemiyorum..

Durum bu, artık Berrin yok. Bugün son. Güle güle Berrin Teyzesi..

28 Temmuz 2011 Perşembe

Ayaz Hasta..

Salı gecesi şans eseri uyurken öpüp koklamaya kara verdiğim oğluma bir de dokundum ki yanıyor. Ateş 38,6 olmuş. Hemen calpol verildi tabii ve sabah da ateş tekrar çıkınca doktor arandı. Doktoru da tatildeymiş. Sadece ateş var o nedenle üç gün bekleyelim, doktora götürmenize de gerek yok dedi. Bir calpol bir ibufen veriyoruz. Mümkün olduğunca ilaç aralarını uzun tutmaya çalışıyorum. Ateş devam ediyor, dün gece 39,5 u da görünce dayanamadım verdim ibufeni gece 23.30 gibi. Öğlen 12'ye kadar idare etti. Ama sonra yine yükselmiş. Calpol vermişler bu kez. Dün evde kaldım, bırakıp da gidemedim işe yavrumu. Bugün mecbur geldim. Bakalım yarın ne gösterecek.

İlaç aralarını açmak için bol bol su ve sirkeli suyla kompres yapıyorum ama istemiyor yavrucak. E ben de olsam ben de istemezdim. Ama 39,5'ken ateşi -uyuyordu zaten- uyanmadı bile. 38,5'a düşürene kadar devam ettim. Sonrasını ilaca bıraktım.

Ne zor, bebelerin hasta olması ne kadar zor.

22 Temmuz 2011 Cuma

bir devrin sonu mu? bezsiz Ayaz mı?

Tam olarak tarihe not düşersek 17 Temmuz'da yani Ayaz tam 22 aylık olduğu gün başladık maceraya.. Aslında bu yaz için hep aklımdaydı çünkü yazın olmazsa seneye kalır gibi bir sabit fikrim oluşmuş ve ben artık bez istemiyorum hayatımızda. Tabii böyle düşünürken Ayaz'la ilgili de olumlu işaretler vardı. Mesela dışarıda asla kakasını yapmaz, evine gelince yapar yani tutabiliyor, giysilerini kendi çıkarabiliyor hatta yanlış yunluş da olsa giyebiliyor, merdiven inip çıkabiliyor, öğlen uykularından genelde kuru kalkıyor. Arada sırada kakasını tuvalete yapmışlığı da var evvelden beri, uyduruk bir adaptörle. Bir kaç kez de çişini yapmıştı tuvalete yine aynı şekilde. Nasılsa bu işe başlayacağız diye bir indirim çeki kullanırken de böyle güzel, rahat bir adaptör almıştım. Bunu tavsiye ederim çünkü gerçekten çok rahat, aynı linkteki gibi sadece beyaz bizimki ve winnie'li.


Derken o Pazar günü bir baktım Ayaz pişik olmuş. Aman açayım oğlumun altını hem iyileşsin hem de bu sıcaklarda rahat etsin dedim. Tamamen spontane gelişti yani. Daha önceleri takip ettiğim bloglardan, Nurturia'dan okumuşluğum vardı. Özel bir araştırmam da olmadı. Yarım saatte bir oturttum tuvalete. Bu arada balkonda suyla oynarken de açıktı altı hatta bir ara çıplaktı, balkonu bir güzel suladı. Onun dışında da kaçırma-kaza olmadı hiç.


Ertesi gün de Berrin Teyzesine söyledim, sabahtan arkadaşı geldiği için Ayaz'ın, ikisinde de konsantrasyon eksikliğinden, iki kaza olmuş. Sonra dedim ki sık kontrol et. Başka da kaza olmamış, kakayı da tuvalete yapmış.


Salı gününü sıfır kaza ile geçirdikten sonra, Çarşamba gündüz bir kez az kaçırmış sonra da tuvalete yetişmişler. Akşam da bebeğim baba baba diye bağırıyordu biz pek kulak asmadık ki koyvermiş. Perşembe sabah iki kaza iki isabet şeklide geçmiş. Öğleden sonra tam randıman. Cuma da öğlene kadar tam isabet gitmişler. Hatta ıkınmaya başlayınca Berrin sormuş o da evet demiş, Berrin de koş o zaman demiş, Berrin'den önce gitmiş tuvalete ve kaçırmadan yapmış.

Kendisi önceden söylemiyordu. Zamanla bu da olur dedim. Ben biraz erkence başladığımız için bunun biraz zaman alacağını düşünüyorum o yüzden rahatım. Uykusunu filan da hiç kasmıyorum. Bezliyorum direk. Ona da anlattım, daha uykunda tutamadığın için bezleyelim, uyanıkken tuvalete yapalım annecim dedim. Tamam dedi. Anlamıştır heralde di mi?


Bu sürece girmeye karar vermemin bir sebebi de Berrin'in ay sonunda işi bırakacak olması. E hep diyorlardı ki hayatında böyle bir değişiklik olmadığı bir dönem olsun, ben de değişiklik olmadan halledim dedim. Çok uyanığım yani. Tabii ileride bu değişimlerden nasibimizi nasıl alırız düşünmek istemiyorum. İki hafta Berrin bu işle uğraşacak, tabii akşamları ve hafta sonları da ben. Sonra zaten Ayaz'a üç gün babaannesi bakacak ki bu da alışık olduğu bir durum. Sonra da 6 gece 7 gün tatile gidiyoruz Ayaz&Anne&Baba olarak. Orada da devam ederim diyorum. Bunlar Ayaz için evet değişiklik ama büyük şoklar değil, babaanesinin bakmasına da alışık, bizle tatillerde sürtmeye de. Hem mis gibi otel, her yer su.. Kaza olsa da at denize oğlanı yani ne var :) Beyaz sabun her sorunu çözer. Tatil dönüşü de iki gün daha izinliyin, iki de haftasonu etti mi dört gün. E baya bir yol katetmiş oluruz umuyorum. Sonrası muamma şuanda.


Ayrıca alıştırma külodu filan kullanmıyorum, gerekli görmüyorum, ıslansın da anlasın diye düşündüm ki işe başladıktan sonra okuduğum bloglarda benim gibi düşünen çok kişi olduğunu gördüm. Uyurken ve dışarı çıkarken de bezliyorum gayet rahat. Bu dışarda bezleme olayını da tatilde bırakırız heralde. Bu haftasonunu kavanoza ya da şişeye alıştırmaya adıyorum ki tatilde de rahat edelim, e her dakika tuvalete koşamayız ya ev gibi.


Öyle rahatım yani, umarım zaman geçtikçe gerilmem. Ayrıca evet yazdığım gibi okumadan başladım ama sonradan okumadan duramadım, araştırıyorum, aklıma yatanları aklıma not ediyorum.


Sonradan yemek istemediğim tek düşüncem, pes etmemek, başladık sabredelim demek. Umarım Ayaz'ın hayatındaki değişiklikler bunu olumsuz etkilemez. Baaanne ve anneanne hep yanında olacağı için tecrübeye de güveniyorum. Bu arada birini bulabilirsek ben de bir aralar evde olacağım sanırım buna da güveniyorum.. Bakalım..

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Ayaz bu aralar..


Geçen yazıda resim yok deyince bu yazıda ufak bir kolaj yapmalıyım dedim. Yoğun günler yaşıyorum, iş yoğun, ev yoğun..

Ayaz'a bugüne kadar bakan Berrin Tayzesi işi bırakıyor. biz yolumuza yine bir bakıcıyla devam etmek istiyoruz, okul için erken diyoruz ama aklımızda bazı şeyler var.. Tahmin edersiniz ki benim aklımda ne sorular var? Bu konuyu şimdilik burada kesip asıl konuya dönmek istiyorum.

22 aylık Ayaz bu aralar;


  • Artık herşeyi konuşuyor, papağan gibi tekrar ediyor ama henüz iki kelimeli cümlelere pek geçmedi. Daha çok kesik kesik ya da tekrarlarla idare ediyor "Anne.. gel gel.." gibi.

  • İletişim süper, şımarıklık tavan yapmış durumda. Yine de uyumlu bir çocuk. Bir şekilde ikna oluyor. Genellikle zor oluyor ama oluyor. Laftan anlıyor, tabii işine gelirse. O an işine gelmese de, doğruyu söyledikçe birkaç günde doğruya yöneliyor. Bazen de gözünüzün içine baka baka yapma dediğiniz şeyi bir hafta sonra bile yapıyor. Yani 5 kez yapmıyor sonra bir kez yine yapıyor. Bununla da çok eğleniyor. Çocuk işte..

  • Dışarılarda ve yalnızsak özellikle çok daha uyumlu. Söz dinliyor. Olay anında değil de önceden anlatırsak gayet güzel dinliyor ve uyum gösteriyor.

  • Düz duvara tırmanma modunda!

  • Yeme içme durumları gayet güzel, yemediklerini yazsam daha kolay yani o kadar güzel maşallah. Kabak yenmiyor, ancak sebze çorbası ve dolmayla ezerek verebiliyorum. Semizotu yemiyor, onu da sebze çorbasıyla veriyorum.

  • Yeri göğü, üstünü başını batırsa da, kendi yemeğini kendi yeme durumuna geçti sayılır. Oley.. Kuru yemekleri veriyorum tabii, öbürlerini de versem yer de ben göze alamıyorum.

  • Ben cesaret edemezdim ama babası etti, artık ara sıra sitemizde takılan sokak köpeklerini de seviyor. Buna çok seviniyorum çünkü ben sevmeme rağmen çok korkardım, kedi-köpekten. Bunu kısmen yendim ama çok rahat olamıyorum yine de.

  • Az kitap okumaya başladık, bu yazın getirdiği bol aktiviteden de kaynaklanıyor tabii ki. Gece yatmadan okumayı bıraktık bu yanlış, çok yanlış. Anneye ödev, kitaba devam.

  • Bir de başka bir gelişme var ki bunu kendime sakladım. İlk kez kendime saklamayı becerdim. Biraz daha gerçek olunca yazarım. Yine de tarihe not düşmek açısından bu kadar yazdım.

19 Temmuz 2011 Salı

resim yok, macera var..

Son iki haftasonunda Ayaz'la evdeki durumumuz şöyle..

Cumartesi arka balkonu, Pazar ön balkonu yıkıyoruz.. Malzemeler; arka balkonda devamlı bulunan su dolu kocamannnnnn bir kova, ön balkonda kova olmadığı için 10 litrelik su şişesi, bir su dolu normal kova, bir ufak leğen, bir maşrapa, bir çocuk kovası ve küreği, muhtelif boylarda ördekler hatta plastik kedi ve köpekler.. Önce ben olaya bir el koyup balkonu gerçekten de yıkıyorum, sonra artık spontane gelişiyor.. Tabii bu kovalar dolup dolup boşalıyor.. Kah ben(biz) kahve keyfi yapıyorum(z), Ayaz hayvanlarını yıkıyor, ayaklarımızı ıslatıyor, kaptan kaba su aktarıyor.. Eğer baba dahilse, genelde Ayaz'ın tepesinden sular dökülerek, eğlencenin dozu iyice artarak sonlanıyor.. Oradan da hemen duşa giriliyor sonra kremlenip, yemek yenip, mis gibi öğle uykusu çekiliyor. Bu arada Ayaz'ın kıyafetleri de gittikçe azaıyor. En son pazar günü çıplak oynuyordu paşa bey..

Bugün bir de baktık ki soyuluyor. Kısa kısa güneşte kaldığı için kremlememiştim. Sonuçta güneş mi daha zararlı, kremler mi emin değilim. Ayaz da öyle kızararak yanmıyor. Deniz kenarında krem süreceğim tabii ki ama balkonda kremsiz D vitamini almaya devam..

Deniz kenarı demişken, 4 Ağustos'ta kısmetse biz de tatile gidiyoruz sonunda. Hem koskoca altı gece. Ben başta sadece üç ya da dört gece diye düşünmüştüm, sonra organize ederken uzattık. İşte o aralar Marmaris'teyiz, bekleriz..