14 Nisan 2014 Pazartesi

spor, centilmenlik, gerçek sporculuk..

Belki bu yazacaklarıma aksi yöne birçok örnek gösterilebilir. Belki de bir önceki maç bu şekilde değildir. Ancak ben dün gördüğüm ve burada da yazmak istediğim o anı unutmuyorum.
Galatasaray Avrupa Şampiyonu oldu. Avrupa Şampiyoluğu finalini kiminle oynadı biliyor musunuz?
Fenerbahçe ile. Maçtaki oyuncular, birbirlerine küfür etmedi, yumruklaşmadı, gayet hırslı oynamalarına rağmen tekme tokat atmadı, tribündekileri negatif etkilemedi. İşte aşağıdaki resim şampiyonun resmi..


Buraya asıl koymak istediğim ve bulamadığım resim ise şuydu;
Maç bitiminde, Fenerli sporcular gelip rakiplerini kutladılar, tokalaştılar, Galatasaraylı sporcular da gayet sakin tebrikleri kabul ettiler. Sonra da hakettikleri şekilde çılgınlarca sevindiler.
Sahadaki yegane çirkinlik tribündeki erkeklerin yaptığı çirkinlikti.
Kadınlar yine ders verdiler bence, anlayana..
İsterdim ki bugünün spor sayfalarında baş köşede Galatasaray'ın şampiyonlar ligi şampiyonluğu, bu finali iki Türk takımının oynamasının muhteşemliği ve verdikleri gerçek spor ve sporculuk dersi olsun..

hastayım, hastasın, hasta..


Aslında benim minik Ayaz'ım hasta.. Salı gecesi başlayan ateş, çarşamba ve perşembe de devam ederek cuma bitti derken cumartesi tekrar hortladı.. Pazar günü halsizlik ve ateş çıkma çalışmaları devam etti ancak artık galip gelinmeye başlandı ki 38 derecenin üstünü görmedik şükür.
Neymiş, boğaz yolları enfeksiyonuymuş. Zaten kendi doktoruna da götüremedim. Hatta doktora ben bile götüremedim. Babaannesi ve dedesi götürdüler sağolsunlar. Ben deli gibi çalıştım yine, katılmam gereken toplantılarım vardı vs. Yine de biraz geç gittim, biraz erken geldim, idare ettim. Şehnaz'ın yanına iki gün babaanne, iki gün anneanne takviyesi yolladık.

Bu hafta sonu şükrettik normalde sağlıklı sıhhatli yavrumuz olduğuna. Çocuk bu hasta olacak, büyükler de olacak, dermansız derdimiz olmasın. Yine de çok zor be. Kuzuna iki lokmayı oniki takla atıp yedirdikten sonra kusunca gardın bir düşüyor, bir zorlanıyorsun sonuçta. Cumartesi akşamı heralde hastaneye gideceğiz serum takacaklar, hiç ama hiç birşey yemiyor noktasındaydım. Derken kendimi zorladım, diren anne hanım dedim. Bir lokma, yarım saat sonra bir lokma daha, bir saat sonra iki lokma. Biraz naz niyaz, biraz kızma, biraz tehdit derken tüm kozlarımı oynadım. Taktikler tuttu ki pazar günü bilançosu; iki lokma yumurta -kendi istedi-, iki lokma ballı ekmek, yarım muz, yarım kase ekşili köfte, yarım kase nesquik topları -bunu da kendi istedi-, bir lokma kek, iki lokma poğaça, yarım elma, bir kase mercimek çorbası, 4 lokma et ve bir kaşık pilav ile sonlandı. Evet zafer benimdi. Şaka değil yani, böyle lokma hesabı, her lokma binbir eziyet, naz, arada bana bile bir iki tekme tokat, evet bana bile çünkü normalde kıyamaz bana.

Annelerin hakkı ödenmez, bu sabır ancak bir annede olabilir onu anladım. O nabzı ancak anne tutar, o nabza göre şerbeti ancak anne verebilirmiş.

Bu hastalık esnasında Ayazdan inciler;

- O ilaç karnımı bulandırıyor anne..(antibiyotik için)
- Biraz daha su sürersen çok sinirlenicem bak, anne baba size çokkkk sinirlenicemmm, hırrr.. (ateş düşürücüye rağmen ancak 40'tan 39'a inen ateş sebebiyle suyla başına, eklem yerlerime kompres yapan bize)
- Hiç birşey yemek istemiyorum, gofret istiyorum ama iyileşince yiycem..
- Bu elmanın tadı hiç güzel değil, bu yoğurdun tadı hiç güzel değil, bu ekmeğin tadı hiç güzel değil...
- Karnımı bulandırdın anne, senin yüzünden bak kanım bulandı..(yedirebildiğim herhangi bir lokma için)

İşte şimdi bomba geliyor, anneannesi gelmiş hemen Ayaz'ın yanında bitmiş;

Anneanne: Ayazcım sen neden hasta oldun, kargalar mı gagaladı bebeğim seni.
Ayaz: Sen gelmedin diye, seni özledim.
Anneanne: Ben hemen iyileştiririm şimdi oğlumu.
Ayaz: İlacım geldi, artık iyileşirim.
Ben: !!??
Anneanne mest tabii..

Sağlıklı, sıhhatli güzel bir hafta olsun..

8 Nisan 2014 Salı

miki fare..

Ayaz geçenlerde Şehnaz Ablasıyla birlikte resim çalışması yaptı. Ben de bu nadide parçayı kendisinden izin alarak getirip ofise astım. Miki fare olur resimdeki kahraman. Evdeki oyuncağına bakarak yaptı. Özellikle şortunu üç boyutlu havasında yapması çok hoşuma gitti.

7 Nisan 2014 Pazartesi

hafta sonu..

Hafta sonu bir insana nasıl yetebilir ki? Bol bol fotolu post yazmak istiyorum ama telefonum müsade etmiyor, resimler o kadar kötü ki artık çekmiyorum bile. Neyseki beklenen değişime son 11 gün kaldı. Tabletle çektiklerimi de aktarana kadar bekleyemedim.

Bu haftasonu agabeyimin Almanya seyahati bahanesiyle yengem ve yiğenlerim geldiler ve bize de gün doğdu tabii ki. Hatta bir ara ekibe Demirkan&Melisa ve Mehtap da katıldılar. Ayaz o kadar yoruldu ki akşam "anne, ne zaman uyutacaksın beni" diye serzenişte bulundu ve ben de onu kaptığım gibi attım yatağa.. Sonra üçe kadar saydım tuş! Aynını Senoşum da Emir'e yaptı. Güzel netice ile Oğuzu da kandırdığımız gibi oturduk oyun masasına. Biz küt diyoruz, bazıları Amerikan konkeni. Artık ne dersiniz bilemem ama bizim ailede sevilir kağıt oyunları. Fırsat bulunca oynarız. Hatta agabeyim bir kere "benim emeklilik planım bol bol maç ve film izlemek ve kağıt oynamak" demişti de önce küçümsemiş, sonra da kendimi kınamıştım. Ben onu planına bayıldım. Hepsini yendiğimi de eklemeden geçmeyeyim.

Sabah da güzel bir aile kahvaltısı. Arada saçlarımı da boyattım yengeme, kısa günün karı. Sonra onlar eve biz ver elini babanneye. Çünkü oraya da Ankaradan eşimin kuzeni, oğlumun Berkay Agabey'i gelmişti. Yanına da almış Pamir'i. Orada bir daha oyun, keyif derken yine akşam olunca minnoşum yattığı yeri bilemedi.

Haftasonu dediğin işte bu kadar bir zaman dilimi.
Yeni telefonum gelsin bakın ne resimler çekip koyacağım buraya..
Ses vermeden geçmeyeyim dedim bu pazartesiyi.
İnsanın yazası da gelmiyor ki, memlekette olan bitene sinir oynatmaktan, hayattan keyif alamaz olduk. Bu olanlara bunu yapanlara inat zorlayalım kendimizi.