bebekle seyahat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bebekle seyahat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ağustos 2015 Pazartesi

4 günlük kaçamak..

Süpriz yaparken süpriz oluyorduk az kalsın.. Orduevine vardığımızda kimseleri bulamadık.. Yoksa bir yere mi gittiler diye strese girmişken, Ayaz ve dedesi göründü biz de bir oh dedik. Babaannesi ve Demet Halası gerçekten de alışverişe gitmişlerdi. Canımın içi önce babasını gördü sonra Hazalı ve beni, dondu kaldı ardından ilk önce kardeşine sarıldı. Zaten herkes ayrı ayrı şaşırdı, hepimiz için çok güzel bir anı oldu.

Bu kez kapalı şehirde fotoğraf çektim. Burası anlatamaz, görebilmek lazım o kadar enterasan ki güzelim evlerin, otellerin bomboş olması. Gezmek yasak zaten ancak orduevinin olduğu kısıtlı alandan fotoğraf çekebildim bir de orduevine giderken taksiden.

daha inşaatı tamamlanmamış bir otel



o zamanlardan bir araba galerisi

kapalı ve terk edilmiş güzelim şehirden manzaralar


 kavuşma






benim güzellerim

en güzel deniz ve plajımız

Daha önce de yazmıştım, buranın denizi bir harika, aynı zamanda çok sıcak. Dolayısıyla Hazal'ı da her gün bazen de günde iki kez denize soktuk. Kurum kurum kuruldu, o kadar tuzlu suya bile ses çıkarmadı. Ayaz desen balık adam oldu, en uzak iplere bile bizimle yüzüyor, dalıyor, suyun altını izliyor. Biz gitmeden önce hiç gitmemiş derin yerlere, anası babası gelince kendine güveni geldi çocuğumun. Günler bu şekilde bol bol deniz, öğle uykuları ve akşam çay sefaları ile geçti.

annesinin kuzusu

güzel ağaç.. mevsimi olduğunda dalları çiçeklerden yerlere kadar sarkıyor

benim yazdığım Ayaz

babasının yazdığı Ayaz ve gölgelerde biz..
  
su kuşu

biz gelmeden önce bir dişi daha düşmüş

Biz dün gece geldik, Ayaz da biraz önce halasıyla birlikte geldi. Ben ancak akşam görebileceğim. Ayın 26'sına kadar buradayız, sonra bir tatil daha. Bu yıl yine leyleği havada görüp önümüzdeki yıl daha çok gezeriz inşallah.

23 Temmuz 2015 Perşembe

iki çocukla seyahat.. tatil yapmaca.. dinlenmemece..

Başlıktan da anlaşılacağı gibi yan gelip yatamayacağımı biliyordum da bu kadar dinlenemeyeceğimi hatta bu kadar yorulacağımı bilemedim. Çünkü bizim tatilimiz anne&baba&çocuk&bebek ve babaanne&dede olan bir tatildi. Dört büyük tuş olduk diyebilirim. Tabii ki paslaştık, paylaştık, yattık zaman zaman yayıldık ama sonuçta elde var sıfır. Bu konuda hepimiz hemfikiriz. Yalnız kafaları boşalttık mı derseniz benimki bomboş oldu. Hiç birşey düşünemedim.

Kampa vardıktan sonra valizleri odalara attık, park yatağı üç kişi kan revan içinde kurduk. Artık bu işi öğrendim, dönerken tek başıma kapattım, korkun benden. Temizlik yaptık annemle. O gün biz denize giremedik. Erkekler girdi. Bir de son gün girmedim onun dışında fırsatları kaçırmadım.

Neden bilmem aslında gündüz uykusu uyuduğumuz da oldu, geceleri geç yatmadık, sabahları erken kalktık, Hazal'da bir gece hariç iyi uyudu ama her uykudan çamur gibi kalktık. Sıcaktan mıdır, temiz havadan mı, ikisi birden mi?

Allah ne gülen boyalar yaratıyor!

Hazal denize ilk kez bu tatilde girdi. Havuzu kuruldu, önce havuzda oynadı, ardından denize girdik pek hoşlanmadı. Başka bir gün havuz suyu ısındı, şişelerde suyu ısındı, sıcak suyla alıştı, denize götürdük ve kurum kurum kuruldu hanımefendi. Sırtını babasına yasladığında pek rahattı, ayrılınca mızmızlandı. Sırtı babasında kendi denizde güzel güzel süzüldü. Yine başka bir gün bu kez Ayaz da vardı. Hazal babasında Ayaz bende yapışık denizlendik.

Ayaz bizimle birlikte sala, oradan öbür sala, oradan en uzaktaki iplere her yere yüzdü. Oynadı battı çıktı. Hele son gün balık adam olmuştu resmen. Sadece çıkarken bazen yorulup babasının sırtında dönüş yaptı nazlı böceğim.

Dedesi zaten Ayaz'ın en yakın arkadaşı. Bol bol birlikte takıldılar. Gece gezmesine giderkense Ayaz'ı da götürdük. Akşamları bizimle takılabilsin diye gündüz uyuttuk. Uyumadan önce biraz dirense de o uykulardan uyanmak bilmedi.

Hazal çoğunlukla gece uykularına yatarken olay çıkardı. Ağladı susmak bilmedi. Bazen 5 bazen 15 dakikayı bize dar etti.

gülen boyaların şahı

Hande, Ayaz'a gülen boya adını takmıştı, gerçekten bebekken ağzını kocaman aça aça gülen, gülünce gözleri de gülen bir bebekti. Hala da çok güler yüzlüdür, gözleri parlar. Kardeşi de ondan eksik kalmadı. Allah hep güldürsün evlatlarımı.

canımız cicimiz Selenimizle manzara eşliğinde

Gece gezmesini Selenlerle yapmıştık. Sonra bir de babaanne ve dedelerin katılımıyla işte bu güzel manzarada kahvaltı yaptık. Bir gece mangal yaptık ki yapacağımıza pişman olduk. Rüzgardan bir şey anlamadık, o gece fırtına çıktı zaten.

Bayramın ikinci günü kampın mahşeri kalabalığından kaçıp Kuşadası'na gittik. Başka bir kalabalık karşıladı bizi. En azından rahat rahat yemeğimizi yedik.

Zaten bol bol yedik, kilo almış olabilirim. Artık Hazal da beş aylık olduğuna göre kilo verme çalışmaları başlasın.

Dönüşte Beni yine İzmir'e bıraktılar. İzmir'in yeri benim için her zaman ayrıdır.Babamla gidişlerimizi, gezmelerimizi hatırlatır. Baba kokusunu tattırır bana.

Bir tatilin daha böylece sonuna geldik.

iki çocukla seyahat.. bavul hazırlamaca..

Yazıyı gitmeden önce yazmaya başladım, ancak şimdi tamamlayabildiğim için, ne gerekli ne gereksiz fark ettim ve daha fideli bir yazı oldu efendim.

Yola çıkmadan önce hem Salı akşamı hem de Çarşamba akşamı, ben bu işi bir saatte bitiririm dedim her iki gece de saat 1'de ancak yerime oturabildim. Ne var bunda demeyin olmadı işte bir türlü..

Sonuçta;

Baran&Canan için 1 büyük çanta
Ayaz&Hazal için 1 orta boy çanta
Ivır&Zıvırlar için 1 orta boy çanta
Hazal&Canan'ın önden İzmir'e yapacağı seyahat için 1 küçük çanta
Ayaz&Baran'ın yolda değiştirmeleri için 1 sırt çantası

hazırlandı.

Bunlara ilave bir de park yatak ve puset vardı. Puset uçakla gideceğim için bendeydi. Gerisi babaanne ve dedenin valizleriyle birlikte bagaja girdi. Bazıları "Bundan az eşya götürenin elini öperim" diye iddialı bir cümle de duyulmuş olabilir.


bu güzeller benim mi? inanamıyorum

Asıl hedefim valizlerin hazır halini görüntülemekti ama kısmet olmadı işte.

Neler eksik kaldı?

Her zaman lazım olan fakat her tatilde unuttuğum bebek pudrasını yine unutmuşum. Bunu biz kullanıyoruz, bebelere kullanmıyoruz. Başka da birşey unutmamışım oley. Hımm bir de kendi diş fırçamı unuttum ama kocacığım ilave edivermiş sağolsun. Bir de.. yok yok valla billa bu kadar.

yüzü gözü çizili ayak yiyen bebek

Bebeler için neler aldım?

Bu tabii herkesin ihtiyacına göre değişir.

  • Biz bir akşam arkadaşlarımızla çıkmayı planladığımız için pompayı ve orada olmadığını tahmin ettiğim için küçük su ısıtıcısını aldım. Sadece bir gece için epey fazla yer tuttular ama değdi.
  • Pişik kremi, bepanten bol bol kullandım.. Bebe yapı aynı şekilde bol bol kullandım. Bunun dışında bebeler için götürdüğüm hiçbir ilaca gerek olmadı. Aslında götürmeyebilirdim de çok merkezi bir yerdeydik çünkü ve arabamız da vardı. Gerektiğinde ilaçlara ulaşabilirdim. 
  • Bebelere tırnak makası, çok çok lazım oldu özellikle Hazalın tırnakları akşamdan sabaha uzuyor maşallah, yüzü gözü de devamlı çizik içinde.
  • Yine onlar için aldığı ve temiz kalan kıyafetler oldu. Bir kısmı aynen geri geldi ki özellikle uzun kollu ve kalın olanlar. Neyapabilirim, geceleri soğuk dediler sıcaktan uyuyamadık. Ayaz için aldığım tüm altlar kullanıldı birkaç tişört temiz kaldı sadece
  • Kendim için götürdüğüm herşeyi tepe tepe giydim, az bile götürmüşüm. Evimizin babası için de bir şort bir iki tişört temiz geldi ki çok ekonomik kullandığı için olabilir.
  • Hiç tabak bardak vs. götürmedim gerek de olmadı. 
  • Kendime lüks olarak fazladan bir topuklu ayakkabı götürmüştüm değdi de.
  • İncik boncuklarımı fazla fazla götürdüm. Hiç sakıncası yok, hem değişiklik ve süslenme olarak beni tatmin etti hem de yer tutmadı.
  • Alt açma bezlerinin sonuncusuyla geri döndük. Normal bezleri neredeyse bitirdik. Sadece mayo bezleri hemen hemen hepsi geri geldi. Onu da ben götürmemiştim, İzmir'den Melisciğim takviye etmişti.
  • Bir havlu fazla götürmüşüm ki o da yedekti. Herkeslere birer banyo birer plaj havlusu, iki el havlusu bir de baş havlusu yetti.
  • Ayaz'a oradan da ekstra bir terlik aldık, babasının sitili giymek istediği için.
Ne demiştim "Bundan az eşya götürenin elini öperim" tabii ki çok daha azı olurdu ama o zaman da keyfi olmazdı. Benim elimden gelen budur. Bir sonraki bavul bu bilgiler ışığında hazırlanacaktır.

10 Temmuz 2015 Cuma

abbas modu..

Malum bayram haftasına gelirken mazlum İstanbul halkı olarak yurdun dört bir yanına dağılmaya başlıyoruz. Siz bu satırları okurken ben de umarım İzmir semalarında hatta 35.5 Karşıyaka'da boy göstereceğim. Hazal ve ben halamın yanına biraz baba kokusu almaya gidiyoruz. Evet halamı ayrı özlüyorum, bir de bonus olarak bir tutam babamı görmüş gibi oluyorum. Hazal Hanım'da büyük halası ve İzmir'deki teyzeleri, dayısıyla tanışacak. Cumartesi de babamız ve Ayaz'ımızla buluşup Gümüldür/Özdere'ye geçip bu yılın deniz tatili sezonunu açacağız. Babaanne ve dede de olduğu için arabaya sığamadık, taştık biz de Hazal'la uçağa transfer olduk.

Ayaz ve anası

Ayaz'la aynı yere gidip ayrı yolculuk yapmak çok tuhaf geliyor. Sanki daha önce hiç ayrılmamışız gibi duygusallaştım biraz. Anne-oğul biz zaten duygulanmaya meraklıyız, ayrılığa hiç gelemeyiz, görünmeyen göbek bağımızı kesemeyiz bir türlü. Mantıklıyız, olması gerekeni yapıyoruz, olay çıkarmıyoruz ama hissiyatımız aynı, duygusal, melankolik yapıdan çıkamıyoruz ki normalde ben hiç melankolik değilimdir(tamam duygusalım kabul ediyorum). Sabah sabah bana birşey olursa çocuğuma nasıl bakması gerektiğini de anlattım babasına ritueli  tamamladım.

Önümüzdeki günlerde yeni bölümde;

Hazal Hanım'la ilk yolculuk nasıl geçecek?
Çocuklarına doyamayan çalışan anne çocuklarına doyabilecek mi?
Bir kitap olsun okuyabilecek miyim?
İki çocukla ilk tatilde bizi neler bekliyor?

Az sonra..

13 Haziran 2011 Pazartesi

Ayaz'ın emzikle imtihanı..

Emzikoyu bırak(mış)tık biliyorsunuz.

Ne oldu? Malum seyahat ve bol bol uçak yolculuğu yapacak oğlumun kurtuluşunu emzikte bulduk. Uçağa biner binmez eski sevgilisini çıkardım ve bütün seyahat boyunca da en iyi yardımcımız oldu. Ayaz'ın uykusu geldiğinde, huysuzlanıp sıkıldığında, geceleri babaannesinin uyutabilmesi için, bağırırp yaygarayı bastığında hep o eski dosttan faydalandık. Ayaz eskisinden çok sever, özellikle emziğini ister oldu. Alarm çalmaya başlamıştı ki döndük.




Döndüğümüz gibi emzikoyu ortadan kaldırdım. Ayaz'a da artık eve geldiğimiz için gerek olmadığını söyledim. Paşam hiç ikiletmedi bile. Emzik defteri de tekrar kapandı.




Bunun gibi verdiğim başka tavizlerde vardı. Saçlarımla oynaması, yanımızda yatması ve diğer yazılarda paylaştığım birçok şey gibi.. Bunlarda da emzikle aynı yöntemi izledik.




Daha ne istiyorsunuz anne dersen haklısın oğlum. Seni öpüp başıma koyuyorum. Çok uyumlu bir bebeksin. Sana bayılıyorum..

20 aylık bebekle yurtdışı.. beklentiler.. başımıza gelenler..

Beklentinize bağlı olarak mutluluk ya da hayal kırıklığınız değişebilir. Bir de bebeğinizin durumlar karşısındaki tepkilerine göre bunu belirlemeniz gerekir.

Ben derim ki beklentinizi düşük tutun. Ayaz demek düzen demek olduğu için, ben düzeni bozulduğunda sinirli ve huysuz olabileceğini tahmin ediyordum. Maalesef düzenini bozmamamız mümkün değildi. Yurt dışı gezisi, bol bol gezmeli dolaşmalı, aman öğlen uykusunu kaçırmasın diyemeyeceğimiz bir gezi olduğundan bunu göze almıştım. Bir diğer başıma gelecek olan ise kalabalıktan dolayı otoritenin bozulmasıydı. Siz sınır koysanız başkası deliyor, başkası koysa siz deliyorsunuz. Anneanneler babaanneler tabi ki ağlamasına göz yumamıyorlar. Ben burada büyüklerle ve babasıyla mücadeleye girmektense Ayaz'la mücadeleyi ve onun şımarmasını tolere etmeyi tercih ettim. Bana göre de iyi ettim. Sizin için tam tersi söz konusu olabilir.

Bir de Ayaz iştahlı ve yemekleri de çok düzenli bir bebek. Herşeyi saat gibi. Tabi bu lüksü de kalmadı oğlumun. Tüm bunlara karşın iyi idare etti diyebilirim hatta demeliyim.

Şunları hiç takmadım;

Bugün de yoğurt yemedi, bugün de yumurta yemedi, aman et yiyemedi. Daha çok karnının doyması yönünde efor sarfettim. Üstelik Ayaz oranın mutfağını da pek sevmedi. Bu sebeplerle yanımızdan meyveyi eksik etmedik. Bol bol meyve aldık marketlerden her zaman. Bir de sevdiği krakerlerden hep bulundurduk. Bir de tabi su. Sabah otelde kahvaltıyı edebilirsek bunu iyi yapmasına çalıştım ama tren/uçak saatlerinden dolayı kuruvasanla da geçiştirmek zorunda kaldığımız oldu. Bu zamanlarda dediğim gibi meyveyle takviye ettim. Yemek istemediklerini yemeye zorlamadım. İyi beslensin diye gittiğimiz yer McDonald'stı yani öyle düşünün.

Hazır kaşık mamalarıyla takviye yaptık. Ne yapalım bu da böyle oldu.

Normalde nadiren hazır yoğurt veren ben danone görünce seviçten deliye döndüm, Ayaz ona aldığım danoneleri görünce gözleri parladı ve bir çırpıda yedi bitirdi. Şunu da anlamış oldum aç olan çocuk yiyor arkadaşlar!

Gece uykularında bol bol sütle gece beslenmesi yaptı.


Uyku saatlerini hiç takmadım. Yoruldukça pusette uyudu. Bu konuda gitmeden endişem vardı, oğlum çok pusetlerde gezmeye alışık değil. Ama o da başka çare bulamadı heralde. Hareket halindeyken sorun olmadı da durduğumuz an hemen inmek istedi. Biz de bu duraklamaları bol bol bulunan meydan ve bahçelerde yaptık, Ayaz'ı da saldık.


Yapmak istemediklerini yaptırmak için keyif aldığı şeylerden yararlandım. Kuşları kovalamak, merdiven inmek/ çıkmak gibi..


İlla sandalyesinde otursun yemek yemek için gibi evde hemen hiç çiğnemediğimiz kuralların hepsini çiğnedik.


Genelde park yatağında başladığı gece uykularına park yataklarda başlayıp 2-3 saat içinde aramıza terfi etti hep. Keyif yaptı bol bol.


Yerlerde süründü, o ellerle gözlerini kaşıdı, hemen silmeye çalışsak da genelde başarılı olamadık. Su bulduğumuzda yıkadık, bulamadığımızda ıslak mendiller en yakınımız oldu.


Yazdığım gibi bütün kuralları çiğnedik, karşılığında bağırma, yapma denileni yapma, bol bol kapris gibi her türlü şımarıklığı da gördük.

Ayaz'ın düzeni ve kaprisleri konusunda sinirlerimi aldırdıktan sonra herşey çok iyi oldu. Ailenin diğer fertleri benim kadar kolay adapte olamadıklarından daha çok zorlanmış olabilirler.

Bütün bunlara karşın Ayaz hem fizilsel hem de duygusal aktivite olarak inanılmaz gelişti. Böyle olunca da insan kendine pay çıkarıyor hemen bebeğimin yanında olamıyorum. Bütün gün evde hapsoluyor. Bu da bizim kısmetimiz işte ki Ayaz aslında çok şanslı bir çocuk ve gayet aktif bir hayatı var özellikle de annesi çalışan bir çocuk için.

Dönüşte ne oldu? Beni esas endişelendiren kısmı dönüşte ne yapacağımızdı. Benim akıllı oğlum sanki hiç bunlar yaşanmamış gibi eski uyku, yemek düzenine hemen döndü. Bir gün bile zorlamadı bizi. Huyu suyu bile eskiye döndü nerdeyse. Büyümenin de etkisiyle bazıları kaldı, çoğu gitti azı kaldı..

Özetle demek istediğim, bu kez biz ona uymadık o bize uydu. İlk kez böyle bir deneyim yaşadık. Çok titiz ve pimpirikli olacaksanız zor olur, işkence olur.

9 Haziran 2011 Perşembe

20 aylık bebekle yurt dışı.. valizlerde ne var?

Bu kez bavul hazırlamakta çok başarılı olduğumu belirterek başlamak isterim. Kocacığımla bana bir orta-ufak valiz, Ayaz'a ise bir ufak valiz, bir orta-ufak çanta ve malum herzaman yanımızda olan sırt çantası haırladım.

Bir defa evimizin babasının giymediği birşey kalmadı. Benimse iki üç bluz dışında giymediğim şey kalmadı. Daha az hazırlanabilir miydi? Evet tabii ki. Ben mesela üç pantalon bir eşortman bir de elbise götürdüm hepsini de giydim ama daha az çeşitle de idare edebilirdim. Yine de bir kadının mutlu olması için iyi bir rakam.

Ayaz'ın valizine gelince. Biri alet edevat biri giysi olmak üzere iki valiz, bir sırt çantası bir de puset ile hepimizi solladı geçti meleğim. Bunları yazarken gerekli ve gereksiz gibi bilgileri de yanına ekleyeceğim.

Alet Edevat;


  • Küçük kettle. (En işe yarayan buydu, hem içine ısıttığım suya koyarak biberonları ısıttım hem de mama için su hazırladım. Le Meridien dışında kaldığımız otellerin hiçbirinde kettle yoktu, Sheraton da dahil..)


  • Küçük bir yastık. (Çok işe yaradı. Ayaz'ın çok sevdiği bir aydedeli yastık kılıfı var. Ona evini hatırlattı sanırım. Bir de otel yastıklarından ziyade bunu kullandık.)


  • Bıçak. (Bir meyve bıçağı koymuştum ki çok iyi etmişim. Meyveler ne olacaktı sonra?)


  • Kap kacak. (Kettle ın bardakları daha çok bizim çay içmemize yaradı ama çok da iyi oldu. Ayaz için bir tabak, kaşık ve çatal götürmüştüm. Çok kullandık.)


  • Atıştırmalık kraker vs. (Tuzlu olanlar tüketildi de tatlı olanların hepsini geri getirdim.)


  • İki biberon, ikisini de kullandım, Ayaz hala geceleri beslendiği için bizim için olmazsa olmazdı zaten.


  • Çarşaf, penye ve polar battaniyeler. (Çarşafı kullanmadım çünkü temizliğe güvendim ve oğlum daha çok bizim yanımızda yattı. Battaniyeler tabii ki çok faydalı oldu.)


  • İki kutu hazır kaşık maması. Artık mama vermiyorum ama bu durumda hayat kurtarıcı oldular. Hatta üç kutu götürsem daha iyi olurmuş. Oralarda aradım aradım bizimkiler gibisini bulamadım. Devam sütleri bolca ve aynı markalarda var ama mamalar yok. Sonunda bulabildiğim birini de Ayaz hiç sevmedi.


  • Ayaz'a yüz ve banyo havlusu. Başka havlu kullanmadım oğlum için, bunları kullandım.


  • Bizim için poşet çay, hepsini içtik, çok da iyi geldi.
Kıyafet;


  • Götürdüklerimden giydiremediklerim oldu ama mevsim kurbanıyım. Uzun kollu şeyleri pek giyemedi.

Çarşaf, örtü olayları titizlik boyutuna göre gerekli gereksiz olarak belirlenmeli bence. Yalniz, kendi örtüsü ve yastığı ile uyuyan oğlumun mutlu olduğunu, normalde kendine ait olan materyaller görünce sevindiğini fark ettim.

Abimlerden Chicco'nun şu pusetini ödünç aldık. Süper kullanışlıymış kendisi. Kendimize de alacağız, hatta babaannesi hediye alacak sağolsun. Kesinlikle böyle hafif bir baston puset derim başka da bişey demem. Çocuğum pusette durmaz demeyin, Ayaz'da pek alışık değil. Ama orda durdu, uyudu. Yoksa çok fena olurdu. Hareket halindeyken çok güzel durdu da biz durduğumuz anda hemen "Aç!Aç!" diye kıyameti kopardı.


Edit: Yanımızda götürdüğümüz bezler yetmedi ve ordan da bir paket aldık. Zaten bunu öngörerek az götürmüştüm. Islak mendilleri ögtürdüm almamıza gerek kalmadı ama boşuna taşımışım oradan da gayet iyi temin edilebiliyor.

6 Haziran 2011 Pazartesi

20 aylık bebekle yurt dışı.. tatil rotamız..

Dokuz günlük çok güzel bir tatil yaptık ailecek. Önce programımızdan bahsedeyim ki ne kadar yoğun bir tatil olduğu belli olsun.

Cuma akşam uçağıyla Viyana'ya vardık ve otele yerleştik.
Cumartesi Viyana'yı baştan başa gezdik. Gündüz ayrı, gece ayrı gezdik.
Pazar sabah uçağı ile Roma'ya geçtik. İki gece de Roma'da kaldık. Yani iki gündüz ve iki gece de Roma'yı gezdik.
Salı hızlı trenle Floransa'ya geçtik ve hemen şehri gezdik.
Çarşamba araba kiraladık ve Toskana Vadisi'nde Siena ile San Gimignano'yu gezdik. Arabayla dağ yollarından geçerek bir çok yer gördük.
Perşembe yine kiraladığımız arabayla Floransa'nın hemen dışındaki outlete gittik. Bütün gün oradaydık. Dönüşte yine Floransa'da dolaştık.
Cuma hızlı trenle Venedik'e gittik, günü orda geçirip akşam Floransa'ya döndük.
Cumartesi sabah yine hızlı trenle Roma'ya gittik. O gün de Roma'da dolaşıp, Roma'da kaldık.
Pazar sabah uçağı ile yurda dönüş yaptık. Aktarmalı uçak olduğu için eve varmamız akşam yediyi buldu.

Bu arada Ayaz bu gezmelerin hemen hepsinde bize eşlik etti. Sadece bazı gece turlarına katılmadı ki bu da üç kez gerçekleşti. Babaannesi ve dedesiyle kaldı bu üç gece, tabii biz gelene kadar. Gece turu dediysem gece dokuzdan sonrası demek istiyorum. Genellikle sabah dokuz - gece dokuz arası bizimle sokaklarda fink attı.

Uaçk biletlerimiz Roma gidiş ve Roma dönüş olduğu için Roma'da üç gece üst üste kalmadık. İlk kaldığımız Sheraton Roma'nın konumu da pek iyi değildi. Şehir merkezinde gezeceğimiz yerlere gitmemiz için metro ile gitmemiz ve metroya'da yürümemiz gerekti. Otelin shuttle servisi de vardı ama o bize uymadı. Bu bizim fazladan bir otel değiştirmemize neden oldu. Tahmin edersiniz ki bavul toplamak zor zanaat bebekliler için. Bavulları dağıtmamak ise imkansız.

Ayaz'la yurt dışı.. Ayaz'a ithafen..

Tam da hayalimdeki gibi Ayaz'la dere tepe, yurt içi yurt dışı demeden geziyoruz. Daha doğrusu geziyorduk.. Buradan sonraki paragraf oğlum için;

Canımın içi oğlum, sen oldukça uyumluydun bana sorarsan. Yani bu kadar minik bir paşadan ben daha fazlasını beklemiyordum şahsen. Pusetinde uyudun pusetinde uyandın. Parklarda bahçelerde seni mümkün olduğu kadar bıraktık ama onun dışında pusete mahkum kaldın. Bunda senin de kabahatin var tabii biraz, yürü dedik asla bizim gittiğimiz yöne gelmedin, e tabii pek alışık değildin. Yeri geldi açlığa dayandın. Bulabildiğin kraker ve ekmek gibi şeylerle mideni bastırdın. Babaannenin könbe ve kuruyemiş stoklarından faydalandın. Biz de madur olmaman için bol bol meyve bulundurduk her zaman yanımızda. Çok sevdiğin yoğurdundan ayrı kaldın. Bir marketten danone meyveli bulduğumda ve sana getirdiğimde gözlerin parladı. Biliyorum evde annenin mayaladıkları kadar olamazdı(kendine pay çıkaran anne) ama hiç yoktan baya iyiydi. Oraların yemeklerini pek beğenmedin. Sabahları yok uçağa yok trene yetişeceğiz diye uyandırıldın(şimdi anladın mı uyandırılmak ne gıcık birşeymiş). Hiç görmediğin şeyler görüp hiç alışmadığın bir tempoda yaşadın. Sevdiklerin yanında şımartıldıkça şımartıldın. Ne uyku düzenin kaldı ne yemek. Ne ev bildin ne araba. Ne de insanların ne konuştuğunu anladın. İlk başlarda şaşırdın afalladın. Sonra da "çav çav" yaparak bizleri şaşırttın. E tabii bu sebeple de bizden zaman zaman acısını çıkardın.

Burada baban bir karar aldı, bundan sonra tatillere benimle başbaşa çıkacakmış. Bu yaşa bu kadar ülke bence de yeter. Tamam canım denize gideriz yine beraber, yazlığa, Antakya'ya, ev tatillerine, tatil köylerine ama artık babanla kaçamaklarımıza da izin ver.. Nasılsa 14-15 sene sonra sen de bizim gelmemizi istemeyecek, arkadaşlarınla gitmek isteyeceksin tatile. Bu ufak otel, gez toz tatilleri bebekle zormuş, bebek için daha zormuş onu anladık. Ama yanlış anlama iyi ki gittik gezdik tozduk, bu anıları da tarihimize kattık. Biraz mola rica ediyoruz senden. Seni çok seven annen..

Not: Suçu babana atınca vicdanım daha iyi hissediyor. İkinizi de öpüyorum.

1 Haziran 2011 Çarşamba

döndük bizzz...

Koskoca Mayıs ayında bloga bir yazı koyamamışım.. Sahalara döndüm.. Uzun bir seyahatten fotoğraflarla açlışı yapıyorum..

Viyana ile başlayan, oradan İtalya'ya geçerek devam ettiğimiz çok güzel bir geziydi. Viyana'ya aşık oldum. Roma ve Floransa'ya zaten gitmeden tutulmuştum. Venedik'i ne siz sorun ne ben anlatayım. Araya Sienna ve San Gimignano ile başka bir çok Toskana Vadisi kasabası sığdırdık, herbirinde birkaç yıl yaşamak isteyeceğim. Çok gezdik, çok gördük, çok beğendik. Ayaz olabildiğince uyumluydu, 20 aylık bir bebek ne kadar uyum gösterebilirse gösterdi. Yine de biz dört büyüğün(anne, baba, babaanne, dede) haşadını çıkarmayı başardı.

Viyana park ve bahçelerinde Ayaz resmi. Puseti evi oldu oğlumun, orada uyudu, orada uyandı, orada yedi, orda içti. Altını bulabilirsek parklardaki banklarda bulamazsak orda burda bir köşede, ayakta değiştirdik. Ne uyku düzeni kaldı ne yemek.

O iştahlı oğlum gitti, yerine ekmek ve krakerle beslenen, bir de meyve yiyen oğluş geldi. Damak tadı İtalyanlarla pek uyuşmadı. Ev yoğurdu mu hazır yoğurt mu düşünmek mi? Danone buldukça ben de Ayaz'da sevinçten havalara zıpladık. Karnını doyurmak için McDonald'slara mahkum kaldık. Yine de resimdeki gibi her gittiğimiz yerde menüye bakmayı ihmal etmedi.

Yerlerde süründü, merdivenlerde yattı. Pis ellerini buldukça çeşmelerde yıkadık bulamadıkça ıslak mendillerle sildik. Pes ettik mi? Tabii ki hayır.


Parklarda bahçelerde meydanlarda koştu. İstediğince özgürlüğünce dolaştı. Bol bol merdiven çıktı, indi. Acıktıkça su içti. İlk marka ceketini denedi, çok da yakıştı ama tabii ki almadık. E biz de her üstümüze yakışanı alamıyoruz di mi oğlum? Zor koşullara alıştı.. Çok gezdi çok yoruldu ama sevdikleri yanında olduğu için tam da şımarmanın tavanına vurdu.

Eve döndüğümüzün ertesi günüyse seni dışarı çıkartayım mı oğlum dediğimde bana şiddetle başını (olumsuz) sallayarak ııı-ııııhhhhh dedi. Bu da olayın özetidir sanırım. Neyse ki dün etkisi geçmişti, "Gont'u" görmeye bahçeye indik.

23 Kasım 2010 Salı

Bayram & Ankara

Öncelikle herkesin geçmiş bayramını kutlamak isterim..

Bayramda güzel bir Ankara seyahati yaptık. Üçümüze ek olarak Ayaz'ın babaannesi ve dedesi de bize katıldı. Zaten orada da sevgili kocamın halası ve amcasında kaldık. Aynı apartmanda oturuyorlar, ve orada bir de torun büyütüyorlar. Pamir, Ayaz'dan altı ay büyük bir afacan. Çok hareketli maşallah. Sayesinde, gitmeden önce koltuğa tırmanma denemeleri yapan Ayaz'ım da döndüğümüzde düz duvara tırmanacak kıvama gelmişti.

Havanın güzelliği de bizim için süpriz oldu ve dere tepe gezdik. Cumartesi yola çıktık. Yolculuk oldukça başarılı geçti. Pazar günü hemen Anıtkabir'e ve ordan da mis gibi kokoreç ve özel sütünden dondurma yemek için Atatürk Orman Çiftliğine gittik. Gerçekten sütü de dondurması da harikaydı.


Pazartesi Beypazarı'na gittik ve İnözü Vadisi'nde yemek yedik. Her ikisi de mutlaka görülmesi gereken yerler. Beypazarı'nda eski yapıların korunmuş olması harika ancak keşke yeni yapılar da bu güzelliği bozmadan inşa edebilseler ve buralar gerçek bir şehircilik anlayışıyla gelişse de tarihi doku bozulmasa. Burada oğlum, dut şurubuna bayıldı ve amama amama diye dolaşıp durdu. Şunu da belirmeden geçmeyim, Beypazarına kadar gidip de İnözü Vadisi'ni görmeden dönmeyin. Çünkü hemen dibi ve muhteşem bir doğal güzellik. Tam bir kanyon. Beypazarı'ndan çıkar çıkmaz sola dönünce hemen orası oluyor, zaten tabelalar da gösteriyor.


Salı günü bayramın ilk günü olduğu ve kurban kesildiği için evde oturduk sonunda. Gerçi oturduk diyorsam, erkekler kurban işine gittiler, onlar dönüp bayramlaştıktan sonra kocamla ben 1-2 saat baş başa kısa bir kaçamak yaptık, birer kahve içtik.

Bayramın ikinci günü bu kez Ayaz'la birlikte Ömür Ablamı, sevgili Emre ve Efe'yi ziyarete gittik. Çok özlemiştim, çok iyi geldi.

Üçüncü gün Bayram ziyaretlerini bitiren bir çok Ankaralı ile aynı fikirde olmuşuz ki herkesin gittiği A.O.Ç Hayvanat Bahçesine gittik. Böyle bir kalabalık uzun süredir görmemiştim. Tüm yetkilileri kutlamak isterim. Hem bilet kuyruğu çok çabuk ilerliyordu hem de içerisi gerçekten temiz ve bakımlıydı. Giderken bu kadar büyük bir hayvanat bahçesi beklemiyordum doğrusu. Zürafa, zebra, aslan, kaplan gibi pek çok beklemediğim hayvan vardı. Bence genel olarak güzel ve bakımlıydı. Alan çok geniş ve ferahtı. Kalabalığa rağmen rahat rahat dolaştık. Ne olursa olsun doğal ortamlarından koparılan bu hayvanlar için üzülüyorum. İnsan gerçekten de en vahşi hayvan.

Ayaz bu geziden çok zevk aldı. En çok ilgilendiği hayvanlar, sırasıyla, köpekler, kediler ve balıklardı. Kçpeklerle birlikte uzun süre havladı, yanlarından ayrılmak istemedi. Keçiyi elleriyle besledi ancak bu sevdasından keçi elini yalayınca vazgeçti.


Bayramın son gününde de dönüş yoluna çıktık. Yollar yine kalabalıktı. Ayaz'ım süper performans göstererek genelde uyudu, uyumadığında da uslu uslu oturdu.

31 Ağustos 2010 Salı

Tatilden devam..

Uçakla gidip geldik. İnişte ve kalkışta Ayaz'a emzik verdim bir sorun olmadı. Hatta giderken biraz oynayıp uyuya kaldı. Dönüşte hem aktarma sırasında hem de uçakta biraz daha huysuzdu ama çok da değil. Tabii tatilde tavan yapan şımarıklığın da etkisi gözardı edilemez.

Tam pansiyon olduğu için öğle yemeği yoktu. Ben de akşam verilen çorbalardan uygun olandan yanımda götürdüğüm kavanoza aldım, ertesi öğlen ısıtarak içirdim.

Sabah ve akşam meyvelerden Ayaz için bol bol aldım, aralarda devamlı meyve takviye ettim. Gün içinde denize girmenin ve açık havanın da etkisiyle, toplam 1 muz, 1 şeftali, 1 elma/armut, 4-5 kayısı, 4-5 erik, 2-3 dilim karpuzu afiyetle yedi miniğim.

Yoğurdunu hazır aldım. Orada yoğurt mayalamak filan gibi çılgınlıklara girişmedim.

Ayşam yemekleri bol ve çeşitli olduğundan Ayaz'a uygun olanlardan çeşitlemeler yaptım. Tabii tuzsuz ya da salçasız yeme durumu olmadı maalesef. Bu tür ekstra durumlarda pek takılmıyorum öyle şeylere.

Uyku düzenine mümkün oldukça sadık kalmaya çalıştık ama yine denizin etkisiyle daha erken uykusu geldi.

Akşam animasyonu keşfetmemiz biraz geç oldu. Bu gibi yerlerden ne anlayacağını kestiremiyorum ama her seferinde herşeyi anlıyor, ve tabii ki yardımımla ama zevkle katılım gösteriyor.

Kesinlikle çok sosyal bir çocuk. Umarım yanılmam.

Ayaz için çok fazla kıyafet götürmüşüm. Önümüzdeki tatil bu hatamdan ders alacağım.

Kıtafetten ziyade onun için; bıçak, kap-kacak, kavanoz, kaşık, su ısıtıcısı götürmüştüm. Bunlardan su ısıtıcısı dışındakilerin hepsini kullandım. Su ısıtıcısı zaten odalarda vardı.

Tatile çıkmadan bir-iki gün önce Ayaz'ın bir gözünde hafif kızarma vardı. Tatil süresince de artarak her iki gözü de kan çanağına döndü maalesef. Biz telefonda doktoruyla konuşarak bir damla kullanmaya başladık ama durum değişmedi. Babasında da olduğu gibi alerji olduğundan şüphelendik. Döner dönmez de doktorda aldık soluğu. Tabii aynı zamanda göz doktoruna da göründü oğlum. Son günlerin moda hastalığı virütik konjiktivitten şüphelenerek iki damlaya başlattı ki, bunlar da hastalık virütik olduğu için tedavi edemiyor yalnızca rahatlatıyor ve başka hastalıklardan koruyor. 5 gün süre vermişti, 15 gün oldu hala tam iyileşme yok. Gündüz iyi ama akşama doğru hafif kızarıyor ve kaşınıyor. Yarın kontrole götüreceğim.

27 Ağustos 2010 Cuma

Tatil, Tatil, İlk Tatil..

Aslında daha önce Ankara üzerinden Antakya olarak bir tatilimiz vardı ama tatil deyince deniz-güneş-kumsal üçlüsünü anlayan milletimizin en bi ferdi olarak ilk tatili bu ilan etmiş bulunuyorum. Çok da kızarsanız ilk deniz tatili deyiveririz olur biter canım..

Mini mini minnoşum Çevlik'te(Antakya) ayaklarını, Şile'de de tamamını zorla denize sokma denemelerini saymazsanız, denizle ilk kez tanıştı demek isterim. Çünkü bu gerçekten bir tanışmaydı. Babasıyla yavaş yavaş sokalım filan derken kendisinin gösterdiği heyecan üzerine çabucacık kendini denizde buluverdi. Sonra da su kuşu oldu çıktı :) Bunda tabii dalgasız çarşaf gibi denizin ve Ilıca'nın ılıcacık suyunun etkisinin büyük olduğunu düşünüyoruz.
En başa dönersek 11 Ağustos sabahın körü itibariyle bir haftalık tatilimiz için, anne-baba-babaanne-dede-Ayaz beşlisi olarak uçakla çeşme yollarına döküldük. Öğlen saatlerinde de süper otel Sheraton Çeşme'ye vardık. Güzel bir dinlenmeden sonra da kendimizi denize attık. Aslında herkes dinlendi, Ayaz'ım oğlum minicik bir kestirme yaptıktan sonra kendisini bomba gibi dinç hissettiği için uyandı ve biz oğlumla etrafı keşfe çıktık. Sonra da gidip diğer tembelleri uyandırıp denize götürdük. Ayaz'ın tatil macerasını alışık olduğum üzere maddelemek istiyorum :)
  • İlk giriş oldukça başarılıydı, annesinin kucağında başlangıç yaptı, simitle yüzme gelişme kısmını, simitsiz yürüyerek denizden çıkma da sonucu oluşturdu..
  • Resimde de görebileceğiniz simidini çok sevdi kendisi. Genelde pek ayrılmak istemedi ama biz suyla temasını arttırabilmek için zaman zaman ayırdık bu ikiliyi..
  • Tatilde herkese mavi boncuk dağıttı. Öpücük yolladı, laf attı, el salladı..
  • Superman kıyafetiyle acayip sükse yaparak otelin superman i ilan edildi ve herkes tarafından tanındı..
  • Nerdeyse her aileye bir çocuk düşen populasyonda, kendini gerek şirinliği gerek asabiliğiyle herkese tanıttı ve otelin sweatheart ı oldu..
  • Annesi ve babasının hergün yanında olmasından ve bonus olarak babaanne ve dedenin de bulunmasından mütevellit şımardı da şımardı..
  • Çok konuşur, çok bağarır oldu..
  • Akıllandı da aklıllandı.. (Bu akıllanma da anneye hem mutluluk hem de vicdan azabı oldu.. Bak biz yanındayız nasıl da gelişti gibi düşünceler annenin kafasını yedi ve yemeye devam ediyor.)
  • Yine de kısa bir aradan sonra uzun bir bayram tatili yapacak olmak annenin içini rahatlattı..
  • Televizyonla, hatta müzik klipleriyle tanıştı maalesef.. Ama şimdi 10-15 dakika seyrettirip, dans edip, oynayıp kapattırıyorum. Aklına esince kumandayı elime tutuşdurup aç diyor. (Aç diyemiyor tabii de aaeeeeıııhhh karışımı birşey diyor.)
  • Çarşaf denize alışınca daha sonra dalgalanan denize de hayır diyemedi.
  • Başlarda ağzı açık ayran budalası tabir ettiğimiz şekilde yüzse de biraz su yutunca ağzını kapamayı öğrendi.. Hatta daha sonra gülmekten kendini kaybettiği anlar dışında ağzını açmadı..
  • Denizde, yemekte, kahvaltıda, lobide hep herkesle muhabbet etti, güldü, öpücük yolladı, el salladı, yapmadığı cilve kalmadı. Hatta o sıra bize mızmızlanıyorsa bile yabancı biri onunla ilgilendiği anda hemen cici çocuk maskesini takıverip bizi de hayretlere düşürdü..
  • Unutmadan, bu şirinliklerin yanında gelene geçene elinde o an ne yiyorsa ikram etti. Almak isteyenlere tabii ki asla vermedi. Sadece yemeleri için verdi benim çocuğum canım, sadece ısırabilirler, hepsini verecek değil ya..
  • Tabii bu ikramları asla karşılıksız bırakmayan annesine alışık olduğu için insanlar ısırmayınca şaşırdı, onlar da bizimki hem ikram edip hem de vermeyince şaşırdılar, güldüler..

Kısa kısa bu kadar.. Bayramdan önceki cumartesi de Gümüldür'e doğru yola çıkıyoruz. Bu sefer babaanne-dede ikilisi önden gidiyorlar, orada buluşacağız. Biz arabayla gideceğiz ancak bu konuda endişelerim var. Bakalım Ayaz Paşa ne kadar sabırlı olabilecek?

Ayrıca buradan tüm Sheraton Çeşme personeline teşekkür etmek istiyorum, bebekli-çocuklu herkese tavsiye ediyorum.


25 Mayıs 2010 Salı

Bebekle Seyahat Notları

Bavul Hazırlığı;
  • Daha önce de yazdığım gibi yazlık, kışlık ne varsa götürdüm çünkü havanın ne olacağı pek belli değildi.
  • Normalde gezmelerde giyilebilecek iki çift cici kıyafet yeterli olur. Özellikle de bir sorun anında yıkayabilecekseniz.
  • Bol bol tulum, body, çorap şart.
  • Cam rendesini, el blenderını da götürdüm.
  • Pompayı götürdüm ki hiç gerek olmadı. Zaten Ayaz'ı bırakacağım bir gün olsaydı bile sütten başka bişeyle de doyabilirdi.
  • Havlu, şampuan, bebe yağı, bepanthen şart.
  • İlaç almıştım, alırken de gerekirse eczaneden alabilirim aslında diye düşünmüştüm. Çok yorgun olduğumuz ve eczaneleri kapalı olduğu bir saatte ateşi çıktı. İyi ki almışım dedim. İlaçlar da bence şart.
  • Konakladığımız yerler evler olduğu için başka pek birşeye ihtiyacımız olmadı. Otel olsaydı epey farklı olurdu. Bunu da yazın otelde seyahat yaptığımızda yazarım kısmetse.
Arabayla Yolculuk;
  • Ayaz çok hareketli bir bebek olduğu için arabayla uzun sürecek bir yolculuk beni endişelendirmişti açıkçası. Bundan mümkün olduğunca onun uyku saatlerini arabada, uyanık olduğu saatleri molada geçirerek kurtardık.
  • Arabada olmamıza ve uyku zamanı olmasına rağmen uyumakta zorlandığı oldu, o zamanlarda hep emzirdim, hep işe yaradı.
  • Uyanık olduğu ve molada olmadığımız zanamlar için ana kucağına sallantılı oyuncaklar asmıştım(doktorunun önerisi). Ayrıca yanıma başka oyuncaklar da aldım ve bunları dönüşümlü olarak ortaya çıkardım.
  • Giderken hazır kavanoz mamalarından almıştım ancak Ankara'ya gidişimiz gösterdi ki Ayaz bunlardan yemiyor. Daha sonra yola çıkarken sebze çorbasını gittiğimiz yerlerde hazırladım, yanıma aldım. Meyveyi yedirip çıktık. O sıralarda sebze çorbası, meyve püresi ve akşam maması dışında başka bir ek gıda yemiyordu.
  • Atıştırmak isteyebileceğini düşündüğüm için bebek bisküvilerinden de almıştım ama gerek kalmadı.
  • Yemekle ilgili tüm aksilikleri emzirerek telafi etmeye çalıştım.
  • Doktoru bir gün hiç yemese sadece e.mse bile sorun olmayacağını söylemişti. Doktorun söyledikleri yemekle ilgili problem yaşadığımızda, özellikle hastalandığı sırada hep içimi rahatlattı. Yine de hiç yiyemeseydi doymayacağını ve sorun çıkaracağını düşünüyorum.
  • Yine doktorunun önerisiyle yolculuk esnasında hep rahat tulumlar giydirdik.
  • Altını mola verdiğimiz yerlerde arabada değiştirmek durumunda kaldım. Maalesef Türkiye'de böyle bir bilinç pek yok.

Rutin;

  • Gittiğimiz yerlerde de Ayaz'ın rutinini mümkün olduğunca bozmadık, böylece dönüşte de bu konuda pek sorun yaşamadık.
  • Biz yemek yerken istemeyi abarttı. Tabii büyükler hep dayanamadıkları için ekmek vb. verdiler, oğlum da bunların tadını aldı. Şimdi biz ne yersek onu istiyor. Ben de bir yandan ona yediklerimizden tattırırken bir yandan da onun çorbasını içiriyorum.
  • Ekmeği keşfetti ve olay bitti. Tam bir ekmek canavarı oldu kendisi.

Ayaz Tatilde (Antakya)

24 Nisan akşamı Antakya'ya ve sevgili Nenoşiye kavuştuk. Kocamın anneannesi olur kendileri. Ayaz'ı ilk görüşüydü.

Maalesef bir çok aksilik oldu ancak şimdi geçti hepsi çok şükür.. Gittiğimizin ikinci günü Yılmaz Enişte düştü. Baran onu hastaneye götürdü ve çok vakti oralarda geçti, kayınvaldem de pek çıkamadı bu durumda, hayallerin yarısı yarım kaldı.

Ancak not düşmeden geçemeyeceğim anılar da var tabii.. Ayaz ilk kez denize girdi. Çevlik'te hava o kadar güzeldi ki mayolarımızı götürmediğimize yandım durdum. Ayaz Paşa da yalnızca ayaklarını sokmakla yetindi. Aslında yetindi demeyim buna memnun oldu da diyebilirim. Çünkü feryat figan tepki verdi kendileri.

Takip eden günlerde Harbiye'de çekirdek aile olarak yemek, çarşıdan baharat vb. alışverişi, canım kağıt kebabı, Tacettin'den döner, Abdo'dan döner gibi kaçınılmaz aktiviteler gerçekleştirildi. Akrabalar ziyaret edildi. Ayrıca bir gün de Reyhanlı'ya gidip göletin çevresindeki parkta gezdik. Sonra da Güzelburç'ta kebap yemeye gittik. Çarşıda alışveriş dışında tüm gezmelerimize Ayaz'ı da aldık. O da bol bol hava aldı, iştahı açıldım, mis gibi yedi. Meğer bu extra kilolar bir hastalıkla gidecekmiş ne bilelim.

Ayaz Tatilde (Gidiş)

Öncelikle belirteyim, park yatağını filan götürmedim :) ancak yazdığım gibi Ayaz'a kocaman bir valiz hazırladım.. Tabii ki götürdüklerimin yarısını giyemeden geldi. Ama bazılarını da (tulumlar, tulumlar, tulumlar vb.) yıkayıp yıkayıp tekrar giydirdik mecbur. Neler mi yaptık?

İlk gün yola saat 15.30 gibi çıktık, Bolu'da Berceste'de güzel bir mola verdikten sonra devam ettik. Akşam da Ankara'ya vardık. Gittiğimiz yerde yani kocamın biricik halası Demet Halamızda minik bebek Pamir de olduğu için, yani bebekli bir eve gittiğimiz için çok rahat ettik doğrusu.. Mama sandalyesi, oyun parkı hatta yürüteç bile vardı. Oğlum burda yürüteçle ilk kez tanıştı. Ben yürüteç almayı düşünmüyorum çünkü doktorlar önermiyor. Kendisi de pek küçük olduğundan mütevellit, yürümekten çok üzerindeki oyuncaklarla ilgilendi.

Ama en çok Pamir'le ilgilendi. Pamir önünden bir o tarafa bir bu tarafa pıtır pıtır emekledikçe peşinden bakıp durdu.

İki gece Ankara'da kaldık. Ankara'da Ömür Ablamı da ziyaret ettik. Dönüşte de Anıtkabir'e gitmek istedik ancak 16:30'da kapanıyormuş. Hem de 23 Nisan'da! Yetkilileri tebrik etmek gerek.

Bundan sonra yola çıkışlarımızı Ayaz'ın günlük rutinine uyacak şekilde ayarladık. Normalde sabah 10:00'da uyuyor, biz de o saatte yola çıktık. Molaları da onun uyandığı saate denk getirdik. Arabada uyanık olduğu saatlerde de yarım/ bir saat kadar oyalanabildi. Böylece çok rahat bir yolculuk geçirdik. Yol normale göre biraz uzadı ancak, keyifli geçti.


21 Nisan 2010 Çarşamba

Ankara aktarmalı Antakya yolcusu kalmasınnn..

Yarın öğlen saatlerinde arabamızla bebişimizle, bebişimizin babaannesi ve dedesiyle ilk uzunnn yolculuğumuza çıkıyoruz bir önceki postta da bahsettiğim gibi. Tahminen iki gece Ankara'da kocacığımın halasında kalıp orada Pamir bebeği yiyip bitirdikten sonra cumartesi sabah da dedeyi Ankara'da bırakıp yolculuğun ikinci kısmına geçeceğiz. Düzen bozulacak, rutin bozulacak ama kalacağımız yerlerde mümkün olduğunca sadık kalacağım rutine hem oğlumun hem de kendi iyiliğim için.

Bavul hazırlamaya ancak dün başlayabildim. Ayaz Paşazade'ye bir adet koca bavul ayırdıktan sonra baba ve anneye ancak beraber kullanabilecekleri bir minik bavul kaldı. Hayatta nadir olan takıntılarımdan biri kendime illa tek/ayrı bir bavul hazırlamaktır. Böyle içime oturuyor şimdi. Ama napalım, 3 tane yapıp da babasının gözünü korkutmayalım.

Hava durumu netameli olduğundan, Antakya buradan sıcak olduğundan, yine de ne olacağı belli olmadığından, oğlum bir moda ikonu olduğundan neyi var neyi yoksa iser ince olsun ister kalın hepsini aldım gitti :) Yok arabasıydı yok ana kucağıydı, park yatağıydı(bilemiyorum götürsem mi, oğlumla uyumak da cazip gelebilir ama al sana bir yanlış alışkanlık daha)..

Not: Gitmeden yazmaya başladım ama yayınlayamadım.. Şimdi Antakyadayız.. Geleceğiz..