10 Aralık 2014 Çarşamba

şurdan burdan, olan biten, muzlu pasta..

Doğum gününü de yazamamışız. Bu kareler Eylül'den doğum gününden..

ev yapımı en kolay pastası

tabii bir değil, iki tane yapıldı, yanında da kankası
 
En son kısa kollu kıyafetlerle fotoğraflarımız Ayaz'ın doğum gününde oluyor. Ondan sonra hop diye sonbahar havası başlıyor. Bu yıl da doğum gününden önce birkaç gün hava soğuk geçti. Ben de üzüldüm açıkçası, hep yazlıklarla kutlardık ne güzel diye düşündüm ki gördüğünüz gibi yaz geri geldi.
Son birkaç yıldır doğum gününde bu pastayı yapıyorum, en sevdiğimiz. Başka pasta sevemiyoruz. İki ayrı parti yaptığımda birirnde bu birinde hazır pasta oluyordu. Okul partilerine de yine bu pastadan götürüyoruz. Çocuklar hazır yememiş oluyorlar üstelik çok basit ve lezzetli.
Tarif yazacağım ama o kadar kolay ki utanıyorum. Basitçe anlatayım.
 
  • 1 paket (500 lük yetiyor ama bulamazsan 750 lik yapıyorum)Vanilyalı pudingi üzerinde yazdığından biraz az sütle hazırlıyoruz. (500 ise 400, 750 ise 650 ml süt ile ) İyice soğumasını bekliyoruz.
  • 1 paket kremşanti hazırlıyoruz
  • Soğuk pudingle kerem şantiyi mikserle çırpıyoruz. Kıvamı oldukça katı olmalı yoksa akıyor.
  • Hazır pastaban ya da kendi hazırladığımız pasta kekinin ilk katını biraz sütle ıslatıp kremamızı sürüyoruz ve arasına istediğimiz meyveyi diziyoruz.
  • İkinci katı da aynı şekilde hazırlayıp üzerine istediğimiz meyveyi diziyoruz ve ekstra istediğimiz malzemelerle süslüyoruz.
  • Dolapta bekletiyoruz.
 
Bu kadar işte. Ben genelde muzlu yapıyorum, bu kez muz ve şeftalili yapmıştım. Ayrıca misafir kalabalıksa iki pasta yapıyorum. Bu kadar basit ama bir o kadar da lezzetli ve hafif oluyor. Henüz ikinci dilimi yemeyen çocuk görmedim.
 
Afiyet olsun.
 


9 Aralık 2014 Salı

yüzmece..

Haftasonu iki gün yüzme kursu var artık, yüzmeyi, suyu, havuzu, denizi çok seviyor oldum olası. Yine de tüm bunlar yüzme kursunu sevmesine yardımcı olamadı. Biraz ayaklarını sürüyerek gidiyor, biz de sevmesine yardımcı olacak eklentiler sunmaya çalışıyoruz kendisine.
Ben maalesef bir gün gitsem birgün gidemiyorum, performansım yerlerde. Prenses hanımın gelmesine daha üç ay var ama beni bitirdi bile. Hayatımda hiç bu kadar yetersiz hissetmemiştim kendimi. Fiziksel olarak bitiğim, işe yansıtamıyorum eve yansıtıyorum. Hani aküsü biten arabalar gibi basarsın basarsın ses gelmez ya da tam tutturdum sanırsın çalışır araba, ertesi gün fıs.. İşte tam da böyleyim.

Gelelim asıl konumuza;

Havuç kafalım
 
İlk başladıklarında tek yüzebilen Ayaz'dı, şimdi hepsi iyi kötü suyun üzerinde kalıyorlar. Ayaz da çok su yutuyordu, o da biraz toparladı.
 
Spor çok önemli, ben yapmıyorum, babası yapmıyor oğlumun hayatının içinde hep olsun istiyorum. Bu yaş için en güzeli de yüzme diyorlar. Başladık bakalım. Haftasonu iki gün birden olması hem bizim için hem de Ayaz için biraz yorucu olsa da elimizden geleni yapacağız ailecek..


unutmamalı I

Ayaz ilk konuşmaya başladığından beri diksiyonu oldukça düzgün ve anlaşılır konuşuyordu. Yine de bunların içinde mutlaka yanlış telaffuz ettiği birçok kelime oldu. Bazılarını nasıl olsa düzelecek diye düşünerek doğrularını hiç öğretmedim ancak artık iyice büyüdüğünden sanırım kendisi düzeltmek istiyor. Her biri tarihin derin sayfalarında kalıyor. Unutmak istemiyorum, hafizama o kadar güven miyorum. İşte bu zaman kadar kalabilenlerden örnekler;
  • Bilsikayar = Bilgisayar (bilgisayar mühendisi olmak istediği için artık artık doğru zikretmek istedi zahir, öğretmeni öğretmiş.. ben hiç müdahele etmiyordum, aksine hoşuma gidiyordu..)
  • Şif = Fiş (aslında bunu doğru söylüyor da heyeceanlı ve hızlı konuştuğunda en sık yanıldığı kelimelerden biri)
  • Defekfit = Dedektif (Bunu bu sabah itibariyle ben düzelttim, çünkü doğrusunu söylemek istiyor)

13 Ekim 2014 Pazartesi

tatilden.. 2014.. en güzel deniz..

Kaçırdığım, yazamadığın günlerin acısını çıkartayım dedim.

Tatilimizi Ağustos sıcağında Kıbrıs'ta yaptık. Yok delirmedik ancak bu vakitler uygun oldu. Tamam çok sıcak ama insan buradaki kadar kavrulmuyor. Gündüz zaten denize girip serinliyorsun, heryerde de klima olduğu için sıkıntı olmuyor. Gecenin ise bir zorluğu yok, sıcak işte bayıltmıyor. Tabii ben sıcak sever bir yaz insanı olduğum için benim için böyle..

Biz kimsenin giremediği kapalı Maraş'taydık. Barış harekatından sonra kimseler paylaşamamış ve burası terk edilmiş bir hayalet şehir olarak kalmış. İçeride sadece bizim orduevimiz ve BM'nin yeri var. Bunun dışında giriş yasak. Gitmeden hiç araştıramamıştım, döndükten sonra iyice okudum. Genel bilgi ise şurada okunabilir. Harekattan önce tüm Avrupanın en popüler tatil yeriymiş. Bizim görebildiğimiz kadarıyla bugün de hala çoğu yerden daha modern daha güzel ve deniz de şimdiye kadar gördüğüm en harika deniz.

Bol fotoğraflı bir post geliyor.

 
su kuşum, hergün denizi bulunca keyif yapmak ağır bastı, öğleden sonraları genelde dedesiyle siesta yaparak geçirdi.

 
denize girdiğinde yaklaşık 1,5 saat çıkaramadık..

 
bu yılın bonusu yüzmeyi öğrendi.. tatile çıkmadan hemen önce havuzda yüzmeyi başarmıştı..

 
 
İlk günler akşamları Ayaz'ı eğlendirmekte biraz zorlansak da, bak yavrum çocuklar çocuklarla oynar git arkadaş bul telkinleri sonucu ilk önce bir kız arkadaş edindi. Aman tanrım, bu güzel kız odasına çıkıyor, bizimki yerinden kıpırdamıyor arkadaşı geri gelir de onu bulamazsa diye. Haber vermeden biryere ayrılmıyor. Daha sonra arkadaşlar çoğaldı, arkadaşlarına büyük bir saygıyla davranıyor. Nasıl sadık nasıl centilmen hayran kaldım. Kendimizle de gurur duydum desem yalan olmaz. Son iki gün de Ankara'dan gelen ahbaplarımızın oğluyla çok güzel vakit geçirmiş, biz babaanne ve dedesine emanet edip biraz gezilere katıldık, azcık kumar oynadık. Kıbrıs'a gidip de kumarhane görmeden olmazdı.


 
aksiyon peşinde..

 
bu da bizim anne&baba olarak başbaşa çıktığımız Girne turundan. Pamuk Prensesin ve bir çok masalın sembol şatosu meğer Kıbrıstaki bu şatodan esinlenerek yapılmış.
Çok güzel ve bir o kadar da yorucu bir geziydi.

 
odamızdan sabah güneşin doğuşu..

 
dönmek istemeyen kuş..

9 Ekim 2014 Perşembe

19. hafta..

Bebeğimin hareketlerini hissetmemle birlikte şevkim de arttı tabii ki. Daha bir keyfe geldim, kafaca daha bir rahatladım. Bir de 2 li ve 3 lü testler iyi sonuçlar getirdi benden iyisi yok. Ne de olsa yaş oldu 36, oranlar daha yüksek katsayılar daha yüksek.
Ne yalan söyleyeyim, zor başlayan gebelik zor devam ediyor. Magnezyumu ilaç olarak değil de beslenmeyle takviye etmeye çalıştım, karşılığını aldım. Kramplarla şimdilik yolumuzu ayırdık. Yine de nasıl bir yorgunum, nasıl bitiğim, 2 saat koştursam 3. saat bayılasım geliyor. Mesela geçen ay Ayaz'ın doğumgünü partisinin ertesi günü hurdaya çıktım diyebilirim. Bütün gün yattım.
Sanırım bu hamileliğimin bana hediyesi; hamile kadın halleri. Biraz dur biraz otur, kendini normal insan zannetme diyor. Bu da bana dokunuyor. Birilerine yapamıyorum demek, gelemem halim yok, bir günde üç işi yapamam demek ne kadar ağırıma gidiyor bilemezsiniz. Etrafındaki insanlar da ne kadar anlayışlı olsalar da keseri kendine yontuyor, sıra kendilerine geldi mi bozuluveriyorlar. Bundan sonraki kararım önce kendimi düşünmek. Bu kendim 4 kişiyi kapsasa da :) mevcut enerjimi çekirdek ailem için kullanabilirim ancak. Bebeğimin dediği gibi biraz durmam biraz oturmam, kalkabildiğim zaman da en yakınımdakilere sarılmam gerek.
Daha hazırlıklarla ilgili bir durumum yok, sadece dayım bebiş için beşik yolladı şimdilik o kadar.
Bu arada beklenen haber geldi, unisex kıyafetlerin yanına pembeleri de eklemem gerekecek.

22 Ağustos 2014 Cuma

12. hafta.. hamilelik..

Bugün kontrole gittim. Son bilmem ne tarihimi filan bilmediğim için(sonradan bir tarih tahmin ettim ama) doktorun ölçümüne göre takip ediyoruz.
12. haftanın yıldızı ikili test oldu tabii ki. Henüz kan testleri belli değil, ölçümler iyi çok şükür.
Böylece Ayaz'dan önce kız istememe rağmen Ayaz için erkek dediklerinde neden sevindiğimi de hatırlamış oldum. Oldukça duygusal bir insan olmama rağmen bu gibi durumlarda tüm soğuk kanlılığımla gerçeklere odaklanıyorum. Şöyle açıklayabilirim belki; geçen kontrolde (9. hafta) doktorum büyük ihtimalle erkek dediğinde biraz bozulmuştum. Bu gittiğimde ise cinsiyetini merak etmeme rağmen benim için son sıralardaymış. Tamamen test, testin sonucu, bebeğin gelişimi odaklı olduğumu fark ettim. Evladım bize bişey göstermedi, terbiyeli çıktı bu çocuk. Gösterseydi de benim için kız/ erkek ya da şuandaki gibi belirsizlik hiç mi hiç farketmiyor. Eninde sonunda gösterecek.
Zaten hamilelik sıkıntıları olmasa ne duygusallaştım ne hormonlarım coştu ne de öyle birşey. İlk hamileliğimden oldukça farklı geçiyor. Biraz ona güvenmiştim, güvendiğim dağlara karlar yağdı.
İlkinde son on güne kadar fiziksel olarak hiç ama hiç sıkıntım olmadı. Duygusal olaraksa dibine kadar yaşadım. Bu sebeple hem rahat hem çok eğlenceliydi. Ek olarak da kendimi prenses gibi hissediyor, hissettiriliyordum. Bu kez bulantılar mı dersin, erken gelen kramplar mı halsizlik mi ne arasan var canım. Sayılı gün çabuk biter diyor ve hiçbirşeyin tadını çıkaramıyorum. Darısı ikinci trimesterin başına. Ona da gelmiş bulunuyoruz.
Bebemin el ve ayak parmaklarını gördüm çok tatlıydı. En duygulandığım anda buydu sanırım. Saçlarımı boyatabileceğimi öğrendim, tabbi ki organik/ bitkisel filan boyalarla. Bir de magnezyum kullanmaya başlayacağım. Erken gelen kramplar sebebiyle. İlkinde de oldu ama 7. ay filan, bu ne ya böyle 3 ay dolmadan?
Neticede seni heyecanla bekliyoruz bebeğim. Ben de heyecanı hissetmeye başladım sanırım ama en çok Ayaz'ım heyecanlı.. 17. hafta tekrar kontrol olacak ve artık kız mısın erkek misin bakacağız. Kız olursa Gül erkek olursa Boran, Ayaz öyle diyor..

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Ayaz'dan ilk tepki..

Olaylar şu şekilde gelişti.
Biz mutlu haberi hemen vermedik tabii ki, öncelikle en riskli sürenin geçmesini bekledik. Zaten bebek haberini kendimiz de epey geç öğrendik.
Önümüzde babaanne ve dedeye yapılacak süpriz bir Antakya seyahati vardı. Tabii bunu da Ayaz'a söylemedik ki süprizi kaçmasın, biraz heyecanlı bir tip de kendisi.
Babasıyla birlikte beni iş yerinden almaya geldiler, havaalanına doğru yola koyulduk. Koyulunca da ilk süprizi açıkladık "Antakya'ya gidiyoruz". Zaten babaannesini çok özlemişti, hatta son günlerde sayıklıyordu, havalara uçtu. Fıkır fıkır, zevkten dört köşe uçağa bindik. Havalandıktan biraz sonra Ayaz her zaman ki gibi desibeli arttırınca babası "Çok bağırma kardeşin korkabilir" dedi. Bizim ki de anemin karnında bebek yok ki dedi. Olduğunu öğrenince de delirdi. Ne kadar sevindiğini anlatamam.
Annecim ben iki süprize de çok sevindim ama en çok kardeş süprizine sevindim dedi durdu. Yolda sıkıca tembihledik ki hemen söylemesin bebek haberini. Önce Ayaz'ın gelmesinin sevincini yaşasınlar doya doya sonra da söyleriz müjdeli haberi. Kapıyı çaldık, şok oldular. İnanamadılar Ayaz'ı görünce. Daha ayakkabılarını çıkarmadan bizimki anne söyleyeyim mi, anne çok heyecanlandım demeye başladı. Beş dakika dayanabildim baskılara ve nasıl istersen dedim, hemen ağzındaki baklayı çıkardı. Açıklama cümlesi de şu şekilde
Ayaz: Annem bebek doğuruyor
Babaanne: Ne zaman
Ayaz: Şimdi!!
Böylece haber yayıldı.
Çok fazla üzerinde konuşmuyoruz, Ayaz sorunca, merak edince cevaplıyorum mümkün olduğunca sorularını. Ortak oluyorum hayallerine. Daha kendim alışabildim mi acaba bana soran var mı?

18 Ağustos 2014 Pazartesi

haberler..

En son yeni evini de seviyor mu demişim? Biz oldukça heryeri seviyor, evet evi de seviyor ama Demirken'ı çok özlüyor. Ben özlemiyor muyum sanki, ben de çok özlüyorum ama ben hiç değilse işe geliyorum evde en çok vakit geçiren Ayaz oluyor.
Hem artık sıkıldı okul başlasın isiyor, hem yaz hem ramazan dolayısıyla anneanne-babaanne ilgisinden de mahrum kaldı.. Neyseki arada bir Antakya kaçamağı yaptık ve en sonunda haftaya tatile çıkıyoruz.. Dönüşte de okul başladı mı tamamdır.. Adaptasyon inşallah hızlanır..

İnci minci sıkıştırayım araya;

Seçimde oy kullanmak için yeni okuluna gittik..
Ben: Ayazcım işte sen bu sene bu küçük binada okula gideceksin, seneye de daha da büyüyeceğin için büyük binada..
Ayaz: Anne ben çok heyecanlandım, hemen yarın okul başlasın.. (Daha önce anasınıfını görmüş beğenmiş/ etkilenmişti)
Ben: Ayazcım az kaldı zaten..
Ayaz: Anne ben sabırsızlanıyorum, çok heyecanlanıyorum hemen başlasınnnnn..

Ben de eskiden okullar biran önce açılsın isterdim ne mutlu ki oğlum da böyle ve hep böyle gider inşallah..


Yukarıda görüldüğü üzere Ayaz ve Emir su kuşu olarak yaşadıkları bir haftasonunu daha geride bırkatılar. Cumartesi Şiledeydik, Pazar da havuz başında. Zaten ikisini koy suya sonra gidene kadar bir daha da düşünme.

Biz de okey ve kağıt oyunu dolu bir haftasonundan galibiyetle ayrılmanın sevinci ve mutluluğu içindeydik. Balkondaki masa performansını görenler ne düşündü bilmem ama valla eğlencesine bu işler.

Son olarak "haberi" de vereyim; Ayaz Agabey oluyor..

Sevgiler..

24 Mayıs 2014 Cumartesi

biz taşındık..

Uzun süren arayışlardan, uzun bekleyişten sonra kendimize göre içimize sinen, bütçemize de uydurabildiğimiz bir ev bulduk ve memleketime İstanbul'un Anadolu yakasına yerleştik.

Hem bir çok yenilikler, ilkler yaşandı bizim için hem de bir çok ilklerimizi geçmişte bıraktık.

Çok çok duygusal bir yazı yazabilirim ama öyle olsun istemiyorum.. İçinden neşe mutluluk taşan bir yazı olsun istiyorum.

Aydınlık, cılvıl cıvıl, oğlumun büyümesini isteyeceğim gibi bir yer. İmkanlarından faydalanabileceği,  daha serbest olabileceği bir ev bizim için. İşe gitmek için daha geç çıkabileceğim, eve de daha erken gelebileceğim bir ev. Dileklerim gerçek oldu. Sonunda bizim oldu. Evlenip gelin geldiğim, anne olduğum evimden de ayrılmış oldum. Hep çok ağlarım diye bekledim ama birkaç damla gözyaşı dökebildim. Ya telaştan o kadar duygulanmaya vaktim olmadı ya da artık büyüdüm bilemiyorum.

Oğlumun yeni evinde kurabiye yaparken görüntüleriyle başbaşa bırakıyorum..

 
Ayaz: Annecim bir fikrim var bugün benim istediklerim olsun yarın senin istediklerini yaparız.
Ben: Tamam
Ayaz: !!! :)))
Ayaz: O zaman kurabiye yapalım, ben yapıcam ama
Ben: Tamam
 
Not: Bazen böyle beklemediği anda ters köşe yapmak o kadar güzel oluyor ki tavsiye ederim..
 


Ertesi gün..
Ben: Oğlum hani bugün benim istediklerim olacaktı?
Ayaz: Annecim bugün hem senin hem de benim istediklerim olsun..
Babası: Vay uyanık..


Daha anlayamadığını çok sarsılacağını sanmıştım ama çok güzel bir kendi kendini telkin mekanizması var. Hem yeni evi çok sevdi, hem de oradaki arkadaşlarını özlüyor biliyorum. Yine de memnun. Minnoşum benim.

23 Mayıs 2014 Cuma

gündem..



Bu günlerde böyleyiz.. Aslında uzun zamandır ruhumuz böyle ama özellikle son bir senedir delirmenin eşiğindeyiz. Her daha fazlası olamaz dediğimizde daha da fazlasını daha da beterini yaşıyoruz. Benim için son bir yılda memleketin halinin özeti bu. Tam biraz umut derken daha da dibe gidiyoruz. Gelecekte bizi nler bekliyor bilemiyorum. Ateş düştüğü yeri yakar ama ateşin düşmediği ocak bırakmamaya yeminliler. Herkesin her evin ocağında var bir ateş, kendileri hariç.. Bu zamanlarda Türkiye ile ilgili herhengi bir günün gazetesini okumak yeterli yazdıklarımı anlamak için..
Oysa ne çok şey vardı yazmak, sonuna kadar yaşamak istediğim. Uzun zamandır beklediğim gerçeleşen.. Hangimizin eli vardı ki yazmaya.. Yazacağım ama iyi sayılabilcek koşullarla yaşadığım için içimdeki vicdan azabını susturmaya çalışarak..
Bu günlerde böyleyiz..

14 Nisan 2014 Pazartesi

spor, centilmenlik, gerçek sporculuk..

Belki bu yazacaklarıma aksi yöne birçok örnek gösterilebilir. Belki de bir önceki maç bu şekilde değildir. Ancak ben dün gördüğüm ve burada da yazmak istediğim o anı unutmuyorum.
Galatasaray Avrupa Şampiyonu oldu. Avrupa Şampiyoluğu finalini kiminle oynadı biliyor musunuz?
Fenerbahçe ile. Maçtaki oyuncular, birbirlerine küfür etmedi, yumruklaşmadı, gayet hırslı oynamalarına rağmen tekme tokat atmadı, tribündekileri negatif etkilemedi. İşte aşağıdaki resim şampiyonun resmi..


Buraya asıl koymak istediğim ve bulamadığım resim ise şuydu;
Maç bitiminde, Fenerli sporcular gelip rakiplerini kutladılar, tokalaştılar, Galatasaraylı sporcular da gayet sakin tebrikleri kabul ettiler. Sonra da hakettikleri şekilde çılgınlarca sevindiler.
Sahadaki yegane çirkinlik tribündeki erkeklerin yaptığı çirkinlikti.
Kadınlar yine ders verdiler bence, anlayana..
İsterdim ki bugünün spor sayfalarında baş köşede Galatasaray'ın şampiyonlar ligi şampiyonluğu, bu finali iki Türk takımının oynamasının muhteşemliği ve verdikleri gerçek spor ve sporculuk dersi olsun..

hastayım, hastasın, hasta..


Aslında benim minik Ayaz'ım hasta.. Salı gecesi başlayan ateş, çarşamba ve perşembe de devam ederek cuma bitti derken cumartesi tekrar hortladı.. Pazar günü halsizlik ve ateş çıkma çalışmaları devam etti ancak artık galip gelinmeye başlandı ki 38 derecenin üstünü görmedik şükür.
Neymiş, boğaz yolları enfeksiyonuymuş. Zaten kendi doktoruna da götüremedim. Hatta doktora ben bile götüremedim. Babaannesi ve dedesi götürdüler sağolsunlar. Ben deli gibi çalıştım yine, katılmam gereken toplantılarım vardı vs. Yine de biraz geç gittim, biraz erken geldim, idare ettim. Şehnaz'ın yanına iki gün babaanne, iki gün anneanne takviyesi yolladık.

Bu hafta sonu şükrettik normalde sağlıklı sıhhatli yavrumuz olduğuna. Çocuk bu hasta olacak, büyükler de olacak, dermansız derdimiz olmasın. Yine de çok zor be. Kuzuna iki lokmayı oniki takla atıp yedirdikten sonra kusunca gardın bir düşüyor, bir zorlanıyorsun sonuçta. Cumartesi akşamı heralde hastaneye gideceğiz serum takacaklar, hiç ama hiç birşey yemiyor noktasındaydım. Derken kendimi zorladım, diren anne hanım dedim. Bir lokma, yarım saat sonra bir lokma daha, bir saat sonra iki lokma. Biraz naz niyaz, biraz kızma, biraz tehdit derken tüm kozlarımı oynadım. Taktikler tuttu ki pazar günü bilançosu; iki lokma yumurta -kendi istedi-, iki lokma ballı ekmek, yarım muz, yarım kase ekşili köfte, yarım kase nesquik topları -bunu da kendi istedi-, bir lokma kek, iki lokma poğaça, yarım elma, bir kase mercimek çorbası, 4 lokma et ve bir kaşık pilav ile sonlandı. Evet zafer benimdi. Şaka değil yani, böyle lokma hesabı, her lokma binbir eziyet, naz, arada bana bile bir iki tekme tokat, evet bana bile çünkü normalde kıyamaz bana.

Annelerin hakkı ödenmez, bu sabır ancak bir annede olabilir onu anladım. O nabzı ancak anne tutar, o nabza göre şerbeti ancak anne verebilirmiş.

Bu hastalık esnasında Ayazdan inciler;

- O ilaç karnımı bulandırıyor anne..(antibiyotik için)
- Biraz daha su sürersen çok sinirlenicem bak, anne baba size çokkkk sinirlenicemmm, hırrr.. (ateş düşürücüye rağmen ancak 40'tan 39'a inen ateş sebebiyle suyla başına, eklem yerlerime kompres yapan bize)
- Hiç birşey yemek istemiyorum, gofret istiyorum ama iyileşince yiycem..
- Bu elmanın tadı hiç güzel değil, bu yoğurdun tadı hiç güzel değil, bu ekmeğin tadı hiç güzel değil...
- Karnımı bulandırdın anne, senin yüzünden bak kanım bulandı..(yedirebildiğim herhangi bir lokma için)

İşte şimdi bomba geliyor, anneannesi gelmiş hemen Ayaz'ın yanında bitmiş;

Anneanne: Ayazcım sen neden hasta oldun, kargalar mı gagaladı bebeğim seni.
Ayaz: Sen gelmedin diye, seni özledim.
Anneanne: Ben hemen iyileştiririm şimdi oğlumu.
Ayaz: İlacım geldi, artık iyileşirim.
Ben: !!??
Anneanne mest tabii..

Sağlıklı, sıhhatli güzel bir hafta olsun..

8 Nisan 2014 Salı

miki fare..

Ayaz geçenlerde Şehnaz Ablasıyla birlikte resim çalışması yaptı. Ben de bu nadide parçayı kendisinden izin alarak getirip ofise astım. Miki fare olur resimdeki kahraman. Evdeki oyuncağına bakarak yaptı. Özellikle şortunu üç boyutlu havasında yapması çok hoşuma gitti.

7 Nisan 2014 Pazartesi

hafta sonu..

Hafta sonu bir insana nasıl yetebilir ki? Bol bol fotolu post yazmak istiyorum ama telefonum müsade etmiyor, resimler o kadar kötü ki artık çekmiyorum bile. Neyseki beklenen değişime son 11 gün kaldı. Tabletle çektiklerimi de aktarana kadar bekleyemedim.

Bu haftasonu agabeyimin Almanya seyahati bahanesiyle yengem ve yiğenlerim geldiler ve bize de gün doğdu tabii ki. Hatta bir ara ekibe Demirkan&Melisa ve Mehtap da katıldılar. Ayaz o kadar yoruldu ki akşam "anne, ne zaman uyutacaksın beni" diye serzenişte bulundu ve ben de onu kaptığım gibi attım yatağa.. Sonra üçe kadar saydım tuş! Aynını Senoşum da Emir'e yaptı. Güzel netice ile Oğuzu da kandırdığımız gibi oturduk oyun masasına. Biz küt diyoruz, bazıları Amerikan konkeni. Artık ne dersiniz bilemem ama bizim ailede sevilir kağıt oyunları. Fırsat bulunca oynarız. Hatta agabeyim bir kere "benim emeklilik planım bol bol maç ve film izlemek ve kağıt oynamak" demişti de önce küçümsemiş, sonra da kendimi kınamıştım. Ben onu planına bayıldım. Hepsini yendiğimi de eklemeden geçmeyeyim.

Sabah da güzel bir aile kahvaltısı. Arada saçlarımı da boyattım yengeme, kısa günün karı. Sonra onlar eve biz ver elini babanneye. Çünkü oraya da Ankaradan eşimin kuzeni, oğlumun Berkay Agabey'i gelmişti. Yanına da almış Pamir'i. Orada bir daha oyun, keyif derken yine akşam olunca minnoşum yattığı yeri bilemedi.

Haftasonu dediğin işte bu kadar bir zaman dilimi.
Yeni telefonum gelsin bakın ne resimler çekip koyacağım buraya..
Ses vermeden geçmeyeyim dedim bu pazartesiyi.
İnsanın yazası da gelmiyor ki, memlekette olan bitene sinir oynatmaktan, hayattan keyif alamaz olduk. Bu olanlara bunu yapanlara inat zorlayalım kendimizi.

20 Mart 2014 Perşembe

hafta sonu..

Geç kalmış hafta sonu yazımız..


Cumartesi günü Demirciköy'de Uzunya'da bahar açılımı yaptıktan sonra Pazar gününü yağmurun geri gelmesiyle birlikte evimizde geçirdik. Bahar açılımına geri dönersek çok sevdiğimiz arkadaşımız Uygar'ın yaş günü için bir organizasyon vardı ve sevdiceğimin üniversite arkadaşlarıyla uzun süren bir aradan sonra bir araya geldik. Aramıza katılan bebişlerimizle artık çoluklu çocuklu bir topluluktuk. Geçmişte kalan Taksim gecelerinden, öğlen saatinde Bebek kahvaltılarından artık çocuklu gidilebilecek mekanlara evlere doğru bir açılımımız var. Bu grubu ben çok seviyorum, evimizin baş köşesinde, o Taksim gecelerinden birinin sonunda İstiklal Caddesinde polaroid çekilmiş nadide bir fotoğrafımızı sergiliyorum işte tam da bu nedenle.. Ah gençlik.. Tamam hala genciz de artık gece geç yatıp sabah işe gelemiyoruz kabul edersiniz ki..


Uzunya'ya ilk kez gidiyoruz. Deniz, sahil, yeşillik, cayır çimende dolaşan inekler.. Şansımıza açan güzel güneş bizi fevkaladenin de fevkinde mest ediyor. Üstelik Karadeniz'de bir koy olarak aklımıza yazıyoruz belki bizi Karadeniz'in dalgalarında korur yaz geldiğinde diye.. Yemek olarak tek seçenek balık var bunu da akıldan çıkarmamak gerek. Bizim için ve bir oturuşta iki tava hamsi kuşunu götürebilecek oğlumuz için sorun değil -yalnız hamsi de yoktu, bir tava büyük hamsi gördü işimizi(büyük hamsi=istavrit).. Ah çocukluk ve masumiyet..


İşte bu da çoluk çocuk ekibimiz.. Günün sonundan, akşama deliksiz bir uyku çekmemizi sağlayan açık hava, deniz havası, şanslı insanlarız biz..

Pazar günü de boş durmayıp, çiğ börek partisi yapacaktık ki evimizde bir telefon, Elifimizle Selenimiz de geldiler. Partimiz şenlendi. Bu kez pek senkronizasyon tutturamadı minikler, nedense ayrı gayrı takıldılar. Ama anneler senkronizasyonun en iyisini yaptı yine olimpiyat seviyesinde..


Hamur işi seven Ayaz çok hazzetmedi çiğ börekten ama geçicidir diye düşünüyorum. Yoksa kolay mı vazgeçmek böyle lezzetten?


Unutmadan geçmemeliyim, oğlum yine beni şımarttı, papatyalardan taç yapamasa da yapacak kadar çok topladı. Çiçek çocuğum, duygusal, sevgi dolu, sevgisini sınırsız gösteren ve paylaşan yavrum..

18 Mart 2014 Salı

yazamadıklarım..

Bir guzel havaya girmiş, sık sık yazmak için kendimi motive etmiştim ki olmadı.. Memelekette hava kalmadı hepimiz boğuluyoruz. Attık ne kulakları duymak istiyor duyduklarını, ne gözlerim görmek istiyor gördüklerini.. Herkes ve herşey diken üstünde. Devamlı kavga, gürültü, bağırış. Devamlı gündem. Gündem manyağı olduk bir yandan da günlük hayatlarımızı yaşamaya çalışırken.
Ne çalışmak çalışmaya benziyor ne haftasonu haftasonuna.
Umudumuz kalmadı, herkeste bir yılgınlık bir bıkkınlık..
Ben hem içimdekileri dökmek istiyorum, hem de ellerim yazmaya varamıyor..
Hiçbir şey yazmadan da hayatın akışına döndüremiyorum buraları.
Artuk zamanı, anlatmaya devam, zorla da olsa devam..

8 Mart 2014 Cumartesi

bugün başka bir gün..

Memleketin havası bir acayip. Memleket hangi telden çalıyor anlayamıyorum.

Şimdi güzel gelişmeler var diye seviniyoruz ama rüzgar bu yönden estiği için. Gerçekler ortaya çıktığı ya da yanlışlar düzeltildiği için değil. Hukuk ya da adalet olduğu için değil. Yaşların yanında kurular da yararlanıyor bu rüzgardan, olsun, kurunun yanında yaşların da yanmasından iyidir.
Yarın nerede olacağımızın ve neden orada olacağımızın teminatı yok. Haklarımızın teminatı yok, özgürlüğümüzün teminatı yok, can güvenliğimizin bile teminatı yok.

Bazı gerçekleri ortaya çıkaran bişeyler var ama o şeyler aslında olmamalı. Elden ele, kulaktan kulağa dolaşmamalı. Özel özelde kalmalı. Geçmişte nasıl haksızlık yapıldıysa şimdi de aynısı başkalarına yapılıyor. O başkaları zamanında haksızlıkları görmezden gelmiş olsa da aklı selime düşen vazife doğru olanı savunmak olmalı.

Netice de kaç fırın ekmek yemeli bilmiyorum ama gidişat hiç iyi değil. Nereden tutsak elimizde kalıyor.

Bu güzel haberlerin ardından bizim güzel haberimiz de gelsin bekliyorum. Bütün yukarıda yazılanlara rağmen evet, elimde olmadan en konsantre olduğum en önemli durum da bu..

7 Mart 2014 Cuma

inci minci birinci V



Ayaz: (Büyük bir heyecanla)Annecim yeni öğretmenim Oya Öğretmen, Mehtap Öğretmenimden de güzel, Naile Öğretmenimden de güzel, Elif Öğretmenimden bile güzel..
Ben: !!!
Ben: Ne kadar iyi çok mu sevdin öğretmenini
Ayaz: Evet çok sevdim....
...
Ben: Ayaz, Oya öğretmen benden de güzel mi?
Ayaz: Senden birazcık daha güzel.
Ben: (Yüzümdeki burukluğu saklamaya çalışarak) Sarışın mı, ne renk saçları var?
Babası: HaaaHaHa.. Oley..Oley.. (demedi ama hissettirdi)
Ayaz: (Anladı tabii vehameti, hissiyatımı pek saklayamam ben) Annecim Oya Öğretmeni 1 seviyorum seni 71 seviyorum.. Sen ondan daha güzelsin..
Ben: (Yetmez ama evet) Annecim öğretmenin belki de benden daha güzeldir..
Ayaz: Annecim Oya Öğretmeni 2 seviyorum seni 71 seviyorum..
Ben: Gittikçe artıyor..
Ayaz: Annecim seni 71 seviyorum Oya Öğretmeni 72 seviyorum..
Ben: (Bu kadar erken beklemiyordum oğulcan, birgün aşkımız bitecekti ama 4 değil 14 yaşında filan)


6 Mart 2014 Perşembe

resimli post..

 
Baktım da resimli postları dönüp de okumak çok daha güzel oluyor. Bu sebeple de resimli post yazayım dedim. Sonra günlük haberler, aa bak o gün de şunu yapmışız hatırlıyorum o günü demek çok çok güzel..
 
İlk resim aslında cumartesi gününün ilk aktivitesinden. Yine bir can dostum Pınarımın evde verdiği bir davete gittik Ayazla birlikte. Eski iş yerimden arkadaşlarımızın olduğu bir davetti, ikinci program nedeniyle çok kalamadım. Yine de herbirini görmek ayrı güzeldi. Çünkü hem eski iş yerimin hem oradaki arkadaşlarımın, yöneticilerimin bendeki yeri ayrıdır. 9 uzun yıl çalıştığım, üstelik ilk iş yerim olan yer.. Kariyerime başladığım, geliştirdiğim sıcacık bir ortam. Kötü diyebileceğim neredeyse hiç anım yok, son zamanlardaki zor günler dışında. Onlar da kötü değil üzücüydü daha çok. Çok şanslıydım çok.
Ayaz üst katta Doruk Agabeyinin oyuncaklarıyla oynadı. Bunlarla da resim çekildi. Ayaz'la gezmeye her yere gidebilirsiniz, kendini oyalar, normale göre çok daha anlayışlı olur. Hem sosyaldir hem de uyumludur.
 
 
İkinci resim haftasonu verdiğimiz sözü bir gün rötarla gerçekleştirdiğimiz balık yeme gezisinden. Hem balık hem lego sözümüz vardı ikisini de salı günü gerçekleştirdik. Önce balıklar yendi, Ayaz tabii ki hamsi tava, tuza banılan soğan ve salata eşliğinde parmaklarını yalayarak bir tava hamsiyi midesine indiriverdi. Sonra ilk minik legoları alındı. İşte oradan Ben10'le bir hatıra fotoğrafı..


Bugün de kendisini anneannesine emanet ettim. İki gün okulu kıracak oğlum. Pek memnun olmadı ama kaderine razı geldi. Okula gitmek istermiş, anneannesi bize gelsinmiş. Bu sefer planlarımıza uymadı. Yine de bırakırken keyfi yerinde yeni legolarla oynuyor ve ben gidince suyla oynama planları yapıyorlardı anneannesiyle..

5 Mart 2014 Çarşamba

dokuz kız desem benim için çok çok şey ifade eder..

Anlatmaya nasıl başlasam bilemedim, bilsem de ifade edemem zaten. Bu yüzden başladım yazmaya..
Benim 22 yıldır canım olan 8 arkadaşım var. Yani "dokuz kız" olarak bilinen arkadaş grubum mu desem ne desem? Liseye girişimizle başlayan, 22 yılını dolduran, nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde çok farklı karakterlerden oluşan ama herşeyimizi paylaşabildiğimiz, birbirimize her konuda anlayışla, empatiyle yaklaşabildiğimiz harika bir dostluğumuz var. Herşeyimizi derken evet herşey, bildiğiniz herşey, bazen kendinizle bile paylaşamadığınız herşey..
Artık blogu Ayaz'ın bloglugundan bizim bloglugumuza terfi ettirdiğime göre onları da burada daha çok yazacağım demektir.
Anlatamam dedim ya o yüzden de burada kesiyorum ve haftasonu çok güzel bir vesileyle yine bir araya geldiğimizde yavrularımızı aynı karede topladığımız resmi ekliyorum. Gökçe(tek kızımız) ve Yiğit eksikti ama, diğer dört adam burada, soldan sağa Mert, Emre, Ayaz, Taylan..


Elif'te toplandık bu kez ve Elif vesilesiyle toplandık, öyle bir sofra vardı ki bakın şimdi hayıflanıyorum neden resmini çekmemişim diye.. Ben diyeyim 15 siz deyiverin 20 çeşit birbirinden lezzetli yemekler, tatlılar.. Ayaz da 15 tane kadar zeytinyağlı sarmayı midesine indirdi. Çocuklar daha da bir kaynaştı. Yine bir yıllık terapi almış gibi ayrıldum yanlarından..

28 Şubat 2014 Cuma

begendim..


Ünlü bir inşaat şirketinin açılmak üzere olan bi avm si var. Benim bildiğim aynı şirketin 3. avm si bu.. Bu kadar çok avm gerekli mi, avm olmasın bir yeri de yeşil alan yapın gibi önemli konuları şimdilik bir kenara bırakıyorum. Bu üç avm nin adı Akmerkez, Akbatı ve Ak-asya.. Türkçe isimler. Bu benim çok hoşuma gidiyor, Türkiye de Türkçe isimlendirilmiş avm olduğu için sevinebilen bir safım ben evet.. Başka örnekler de var biliyorum ancak bu bir duruştur bence, Palladium, Brandium ların yanında Aklar, Kanyonlar daha güzel değil mi?

26 Şubat 2014 Çarşamba

bu aralar..


  • Bir ev bulsam da rahatlasam modundayım ve bir süre daha çıkamayacağım sanırım..
  • Bir kitap okuma ve Muhteşem Yüzyılı izleme başarısını gösterdim, kendim için evet bunları yaprım, bir de bi ayda iki kez 9 kızla buluştum yehuuu..
  • Eve bir düzen düzenek getiremeyeceğimi kabullendim, bunun için ancak bir yardımcı bulmalıyım, hem oğlanı okuldan karşılayacak hem de evi derleyip toparlayacak..
  • Sosyal bir insanım, seviyorum sosyal ortam böceği olmayı napalım..
  • Herşeyi yoluna koymalıyım yine ben yine ben..
  • Spor yapmam gerek ama bu havada parmağımı kıpırdatmak içimden gelmiyor..
  • Çocuk da yaparım kariyerde :)

25 Şubat 2014 Salı

inci minci birinci IV

Kızgınlık, sinirini bir yerden çıkartma, dışavurum üzerine.. Annesiyle yeterince vakit geçiremeyen, yorgun annesinden umduğunu bulamayan velet;

Ayaz: Annecim bu gece beş tane kitap okuyalım..
Ben: Yok annecim iki tane yeter..
Ayaz: Beş olsun..
Ben(İç ses): Hay pazarlığa ikiden başlayan kafama..
Ben(Dış ses): Hiç okumasak..
Ayaz: (bu aralar mevcut olan taşınma konusundan esinlenerek)Ben bıktım zaten buradan taşınıcam, tek başıma başka yerde yaşıycam.. Anneannemle, babaannemle, dedemle tek başıma..(Nasıl tek başınaysa)
Ben: Bana bak baban dırdır sen vırvır en sonunda ben gidecem(derken çark edip çevirmece) diyor muyum hiç? Çünkü ben sizi bırakıp gidemem ki.. Kızsam da sizi çok seviyorum..
Ayaz: Seni çok seviyorum annecim..
Ben: (Sırnaşmaca, oynaşmaca) İki tane okuyalım çok uykum var..
Ayaz: Tamam :)

Anneden ayrılık, evlilik, çocuk kavramları üzerine  düşünceler devam ediyor demek ki.. Bunları buraya yazıyorum ki unutulmasın Ayaz Beyyyy..

Ayaz: Annecim ben buldum, bana sen kadın bul!! Yani kiminle evleneceğim sen seç.. Ben baba olucam ya anne kim olacak sen seç.. Sonra da çocuklara sen bakarsın.. Bir de anneannesi bakar..
Ben: Yok oğlum çocuklara da ben bakarım demedim tabii.. Annecim sen seçersin karını ama ben senin hep annen olcam, merak etme sen.. Yine de karını ben de beğensem iyi olur razıyım hehe..
Ayaz: Biliyorum sen hep annem olucaksın ama sen hiç yaşlanma..
Ben: Ay olur mu, anneannene bak yaşlı mı?
Ayaz: Evet..
Ben: Yok oğlum yaşlı denmez ona bak ne kadar sağlıklı her işini kendi yapıyor falan filan.. (Maşallah)

ofiste biri var..

Geç kalmış biz yazı da olsa paylaşmak istedim..

Oğlumun karne almasına gidemedim, okul evimize çok yakın, iş yerime çok uzak olduğu için gidemedim işte.. Her anne gibi ben de çare buldum bu hüzünlü ayrılığa ve ofisimi görmeyi çok isteyen oğluma karneyi al bana gel ordan da karne emeği yiyelim dedim.. İkimiz de buruk ama ikimiz de mutlu olduk böylece..

Sabah kalktık, baktım bizimkinde bir heyecan bir telaş. Anladım tabii nedenini, kötü karnen olursa annene götüremem demiş babası.. Ah ah nasıl anlatsam nerden başlasam, kadınlar venüsten erkekler marstan..

Öyle böyle evden çıktım ağladım ağlayacağım.. Derken saatler birbirini kovaladı ve adamım geldi.. İşte bunlar da kanıtları..



Sonuçta pek de güzel oldu.. Denklemi bu kez testten yazayım, Mutlu çocuk=Mutlu anne..

17 Ocak 2014 Cuma

inci minci birinci III

Bu da geçmişten, Nisan 2013..

ben dugune gitmek icin giyindikten hemen sonra
- Ayaz: anne neden gelin elbisesi giydin?
- ben: gelinlik degil bu oglum sadece suslendim
- Ayaz: anne sakin sen evlenme
- ben: ??
- Ayaz: anne sen evlenme, sakin unutma senin bir cocugun var..

10 Ocak 2014 Cuma

herkes mi hasta olur? herşey mi aksi gider?

Bu hafta tam da Murphy denen azizin görev başında olduğu haftaydı benim için..
Geçen haftasonu babasının ateşlenmesiyle eve hapsolan Ayaz ve ben.. Bunun akabinde kuduran bir oğlan ve +1 hasta baba ile başa çıkamayıp sinirli bir anneye dönüşen ben.. Hiç orta yol bulamadık, ne denesem olmadı pek de deneyemedim hatta..

Pazar gecesi isyeri ile ilgili bir durum nedeniyle koltuk altımda oğlumla bilgisayar başına oturup anca yatmaya gittik ki, Ayaz'la en sulh içinde olduğumuz anlar bu anlardı. Ondan önce istesem de çıkamadım gerginlikten ve elimde oğlumla kalan yegane zaman haftasonu da zehir oldu..

Sonra iş ile ilgili Pazar günü çıkan kriz ta Perşembe geceye kadar sürdü, aynı zamanda bir büyük birkaç küçük kriz daha çıktı. Eve hep geç gittim, bir gece gidemedim bile.. Bu arada kayınpederim de hasta olunca Ayaz bayrağını annem devraldı, babaanneyi evine gönderdik..

O erken çıktım sayılan -yani saat 20:00 gibi- yegane gün de önce annemi almaya giderken 10 dakikalık ve su gibi tüm girişini çıkışını bildiğim yolda 4 kez filan yanlış yere saptım, anneme gidişim yarım saat sürdü. Sonra da annemi alıp girebileceğim tüm trafiklere girip eve gittim.

Bu arada yarın sabah abime gitmeyi ve doğum gününü kutlamayı planlarken yengem Senoş'un da grip olduğu bilgisini almış ve bu güzel programı iptal etmiş bulunuyorum. Zaten bugün aldığım başka bir habere göre de iki ay önce yaptırdığım bulaşık makinem yine aynı sebeple bozulmuş ve servis sağolsun tam da cumartesimi berbat edecek 13:00-15:00 saatleri arasında gelecekmiş.

Yani bütün negatifi aldım daha haftasonuna girmeden.. Ağlasam mı ne?

Bu jüpiter mi, venüs mü, mars mı, hangi biri aslan burcunun neresinde?

6 Ocak 2014 Pazartesi

inci minci birinci II

Uykusu gelmiş Ayaz'ım iyice de duygusallaşmış:

Ayaz: Anne ben hiç büyümek istemiyorum!
Ben: Neden oğlum?
Ayaz: Çünkü oğul olmak çok güzel birşey..
Ben: Sen büyüsen de benim oğlumsun, babanın oğlusun canımın içi.. Hem bak baban büyümüş ama hala babaannenin oğlu..
Ayaz: Ama oğlu olmak çok güzel.. (iyice ağlamaklı ses tonuyla) o zaman bizim evde oturursunuz büyüyünce de tamam mı? (göz yaşları dökülür)
Ben: Tabii ki oğlum..
Ayaz: Anne ben sizi çok seviyorum..
Ben: Biz de yavrum.. hadi uyuyalım artık??

Napıcam ben bu çocukla, çok sevgi dolu, herkesi, herşeyi sınırsız seviyor.. kredisi de sınırsız.. Onun bu iyiliği hiç bozulmaz, iyiliği sebebiyle de başına iş açılmaz umarım.. Canımın içi..