31 Aralık 2010 Cuma

2010 - 2011..

Futbol sezonu başlığı gibi bir başlık oldu..

2010'da öğrenmeye başladığım, içimde yeşermeye çalışan bazı duygularımın 2011'de meyve vermesini bekliyorum ben yeni yılda.. Tüm bunlar da zaten bana bağlı ne güzel..

İste iste sonunun olmadığını anladığımız, daha kanaatkar olmanın daha çok huzur ve mutluluk getirdiğini farkettiğimiz, dingin bir yıl geçirelim istiyorum.

Oğlumun hergün biraz daha büyümesini sindirere sindire yaşamak, günlük koşuşturmacanın içinde kaybolup gitmeden, küçük mutlulukların farkına varmak, güzel anların tadını çıkarmak istiyorum.

Zaten olduğu için, normali bu gibi yaşadığımız, halbuki eksik olsa hayatımızı etkileyecek şeylerin farkınavarabildiğimiz, şükretmeyi bildiğimiz bir yıl istiyorum.

En sonda yazdım ama tabii ki en başta sağlık, huzur, mutluluk diliyorum hepimize..

28 Aralık 2010 Salı

Antakya gezisi.. kısa kısa..

Gezi ile ilgili ve muhteşem fotoğraflarla ilgili bir beyanım olmuş gitmeden önce. Maalesef resimleri hala aktaramadığım için telefonumdaki resimlerle başlayacağım.

Dalından henüz tam olmamış portakalı koparan ve tatmak üzere olan Ayaz'ım..

Himm.. Portakal ekşiymiş ama oğlum ekşiyi de sever..
Hatta bayılır..
Not: Pazartesi günü nenoşi ameliyat oldu. Çok iyi geçmiş. Kendisi de gayet iyi. En kısa zamanda tekrar ayağa kalkmasını bekliyoruz.

2010 en çok okunanlar..

2010 yılının şu son günlerinde birkaç liste var aklımda. Bunların ilkini düzen.. düzen yazısıyla yaınlamıştım. Bu kezse liste blogla ilgili olsun dedim. Çok sevdiğim arkadaşımız Ata'nın Hepsi Detay blogundan esinlendim. İlginç olan ise istatistiklere bakmayı şimdiye kadar akıl edememiş olmam değil mi? Liste benim için de süpriz oldu yani. İşte en çok okunan beş yazı karşınızda;

  1. Eğitim Notları IV - (Bebek Beslenmesi) : Hepimizin derdi bebişimiz ne yedi, nasıl yedi, ne yemeli, nasıl yemeli?
  2. Ayaz'ın Odası : Oda mevzusu oldukça ilgi çekmiş. Biz oğlumuzun odasını çok seviyoruz. Herhangi bir sorun da yaşamadık. Tekrar tavsiye edebilirim.
  3. Ayaz & Uyku Arkadaşı : Uyku konusunda en ilgi çeken yazının bu yazı olması beni şaşırttı doğrusu. Artık Ayaz'ın uyku arkadaşı ben ve saçlarımız efendim.
  4. haftanın menüsü.. : Demek sadece bebek yemekleri değil kendi midemize de düşkünüz.. Himm.. Yeni yılda yeni menülerle karşınızdayım. İlk menü şimdiden hazır bile..
  5. Odamız geldi.. : Bebek beslenmesinden sonra en ilgi çeken de bebeğin odasıymış demekki..

15 Aylık Ayaz'ın günlük düzeni..

Ayaz'ın günlük rutininden bahsetmek istedim. Eski notlarıma baktıkça, eski rutinleri de keşke yayınlasaymışım diyorum. Zararın neresinden dönülse kardır diyerek de oğlumun şimdiki rutinini yazmaya başlıyorum. Belki toparlayabilirsem eskileri de yayınlarım ara ara.

08:00 uyanıyor: Eskiden 07:00'dı yanımda yattığından beri uzadı bu süre. Aslında eski saati daha çok severdim, çünkü bir saat kadar birlikte vakit geçirebiliyorduk.
08:20 kahvaltı: Uyandıktan 20 dakika kadar sonra kahvaltı ediyor aslen. Ancak bir yarım saat/ 40 dakika beklemesi gerekiyorsa, uyanınca hemen ballı süt yapıp veriyorum.
10:00 meyve: Kahvaltıdan bir saat kadar sonra. Meyveyle birlikte demir takviyesini de veriyoruz ki c vitamini ile emilimi artsın.
12:00 öğlen öğünü: Hala içinde eti, herşeysi olan tuzsuz sebze çorbasını içiyor oğlum. Sebze püresini yiyor daha doğru olabilir. Hatta artık sebze yemeği kıvamında..
12:30 - 15:30 uyku: Bu kadar uyuyor mu? Evet! Tek uykuya indirdiğimizden beri yaklaşık iki buçuk-üç saat uyuyor.
15:30 uyandığında: İşte tam da buraya bir öğün eklemeliyim. Bu kuru meyve, meyve suyu, ballı süt, az miktar kek ya da kurabiye gibi bişeyler olacak sanırım.
17:00 yoğurt: Bir koca kase yoğurt yiyor sade olarak. Evde mayalıyorum.
19:00 - 19:30 akşam yemeği: Biz ne yersek onu yiyor. Çorba ve ana yemek oluyor. Yanında pilav varsa bayılıyor. Bazen ona uygun olmazsa heme köfte, makarna vs ile destekliyorum.
21:00 uyku: Genelde çeyrek kala gibi odaya çekiliyoruz. Uyuması ise yarım saati buluyor.

Şimdi düşündüm de yemek ve uyku rutini gibi olmuş. Aradaki aktiviteleri yeni yılın planlarını uygulamaya koyarken yazarım.

uyku serisi I

Kabul ediyorum ben bu konuda biraz ehlikeyfim. İpleri de oğlumun eline vermişim gidiyorum. Ancak gelişmeleri ve gerilemeleri de aktarmadan edemiyorum.

Geldiğimiz aşama; Ayaz artık bana sarılarak ya da sallanarak uyumuyor. Ancak maalesef ki hala saçlarımı severek ve benimle uyuyor. Ben varsam benimle o kadar. Ayrıca firardan sonra bizim yatağımızda bizimle(hatta benimle) uyuyor.

Oğluma artık uyku vakti geldiğini söylüyorum. Bunu söylemek için uyku saatine doğru onun çok uzatmayacağı bir aktivite yapıyoruz. Yani bütün hareketli oyunlar bitmiş, Ayaz koltukta ya birimizle kitap okuyor ya da önüne verdiğimiz hadi bununla oynayalım dediğimiz oyuncaklarla oynuyor oluyor. Tabii bu aktivitelerden sıkılma süresi genellikle 2 dakika olmakla birlikte en çok 10 dakikayı buluyor diyebilirim. Koltuktan iniyor. Koltukta oynamaya başlamadan önce de inmek istediğinde uyumaya gideceğimizi söylüyorum. Dolayısıyla indiğinde kaderine razı oluyor. Emziğini ya ben veriyorum ya da ortalığa koyuyorum, o da hemen gidip alıyor. Babasına el sallıyor, bazen de öpüyor(evde başkaları varsa onlara da el sallıyor) sonra bizim büyük yatağa gidip yatıyoruz birlikte. Bazen öncelikle kitap okuyoruz, her zaman değil. Bunu onun uyku durumunu gözlemleyerek yapıyorum. Biraz direnecek gibiyse, önceden kitap okuyorum ki biraz daha yumuşasın. Kitap okurken de hafif yatay, bana yaslanır pozisyonda olmasına dikkat ediyorum ki iyice mayışsın. Sonra yatıyoruz. O hemen benim saçlara yapışıyor. Ben de masal anlatıyorum ki genelde bu aşamada hemen uyuyor. Masalla uyumazsa da ninni söylüyorum. Tabii aralarda kalkmaya çalışıyor ve ağlayacak gibi yapıyor ama hiç istifimi bozmadan yatırıyorum tekrar tekrar, en sonunda sabitleniyor. Uzun uzun anlattım ki belki herkes bir ipucu çıkarır kendine göre.

Gece uyanmaları epeyce düzeldi. Ben yanında olduğum için hemen mama verdiğimde, su verdiğimde ya da ben yanındayım dediğimde, ya da saçımı yakaladığında geri uyuyor. Ne istediğini kestirebiliyorum çünkü çocuğunuzu iyi gözlemlerseniz bunlar gerçekten anlaşılıyor. Tek sorun mama istiyorsa ve mama yoksa hazırda, bir türlü tekrar uyutamıyorum. Öyle denedim, mama içmeden uyusun dedim ama olmadı. Ben de başka taktik geliştirdim.

Bebeğinizi/ çocuğunuzu gerçekten iyi gözlemlerseniz neye hazır olduğunu bundan sonraki aşamayı da görebilirsiniz. Örneğin eskiden Ayaz'ı gece beslemememi söylediklerinde bunun imkanı olmadığını biliyordum, onun bunu kabullenmeyeceğini de biliyordum. Şimdi de farkındayım ki artık gece beslenmesine ihtiyacı yok. Ancak Ayaz öyle dikte ederek yönlendirilebilen bir bebek de değil. Ben de artık gece kendim yatarken 23:00-24:00 civarı mama vermeyi ve bu mamayı da gittikçe sulandırarak vermeyi denemeye başladım. Gittikçe sulandırarak vermek zaten doktorumuzun da önerisiydi. Bir süre sonra bu gittikçe suya dönüşen öğünü atlayacağını düşünüyorum. Bir de sabaha karşı o uyanmadan bir öğün vererek(05:00 gibi), bütün gece uyumayı sağlarsam yakında bu beslenmeleri de bırakacak tahminim.

Şuanda öksürdüğü için yatakları ayırmayacağım ancak, önümüzdeki bir hafta/ on gün için de bu da plana dahil olacak. Zaten bu sürede bütün gece uyuma ve gece beslenmesinin düzene girmesi için ancak yetecek bir süre.

Sonra da yanına yatmadan uyumasına gelecek sıra. Bunu da o zaman anlatırım.

Yazdığım gibi çocuklar kendilerinin neye hazır olduğunu gerçekten belli ediyorlar. Onları gözlemleyerek harete etmek en iyisi. Tabii ikinci gelirse eğer, kendi kendine uyumayı çok daha erken öğreteceğimden-en azından dneyeceğimden emin olabilirsiniz..

bir de hastalık..

Antakya'dan döndükten iki-üç gün sonra Ayaz'ın burnu akmaya başlamıştı. Çok önemsemedim, biraz artınca da peditus verdim. Bu arada geçen hafta da 15. ay kontrolüne gittik, orada muayene de oldu tabii ki, bir sorun görmedi doktorumuz. Sadece kulaklarda hafif kızarıklık var, ateş çıkarda orta kulağa çevirebilir. Ateşi çıkarsa hemen getirin dedi. Böyle bir sorun da yaşamadık. Ancak haftasonu öksürüğü gittikçe arttı, en son pazar gecesi tabiri caizse "köhür köhür" öksürdü bir-iki kez. İyice ciğerler inmeden doktora götürelim istedik hemen. Aslında babası biraz panik yaptı diyebilirim. Bronşiyolit bile değil sadece başlangıcı olduğunu söyledi doktor. İki tane nur topu gibi öksürük şurubu verdi. Dün de şurupları vermeye başladık. Çok öksürmüyor, ancak öksürdüğünde de korkutucu bir ses çıkarıyor.

Bunun dışında, neşesi, keyfi, enerjisi gayet yerinde. İştahı iyi maşallah. Kulaklardaki kızarıklık da geçmiş. Başka bir sorun yok yani. Bir önceki yazıda bahsettiğim kızarıklıklarsa büyük ihtimalle sinek ısırığı, hatta en sonunda dün gece sineği de yakaladık. Başını vurduğu yerse şişmedi bile (hemen soğuk kompres yapmamızın büyük faydası oldu) sadece hafif morardı ancak aynı yerde bir de sinek ısırığı olduğu için dikkati çekmiyor.

Ne oluyor anlayamadım, sinekler, düşme bir de hastalık. Canım yavrum. Tüm bu kötü enerjiyi savuşturmak istiyorum senden uzaklara.. Bir de hiç hasta etmedik yavruyu diye övünüyorduk.. Bir haftasonunda başına gelmeyen kalmadı oğlumun..

25 Aralık 2010 Cumartesi

üzüntü.. kızgınlık.. hepsi birarada..

Ayaz biraz önce düştü. Yatakta zıplarken, öylece düşüverdi birden.. Başının üstüne. Yakalayamadım.. Çok uykusu gelmişti zaten, babasını beklemiştik.. Bugün öğlen uykusundan kalktığında yüzünde 4-5 tane kızarıklık varmış. Sonra iki tane de elinde olduğunu farketmişler anneannesiyle Berrin Teyzesi. Dün gece sivrisinek vardı odada bu mevsimde, ondan şüpheleniyorum ama birşey alerji yapmış da olabilir ya da başka birşey olabilir bilemiyorum. Doktoruyla konuştuk, bekleyelim dedi. Herneyse artık, babası da görsün diye bekledik. Tabii iyice uykusu gelen oğluşum da iyice hareketlendi ve sersemledi. Ben de boş bulundum ve olan oldu. Çok üzgünüm. Bir de bebekken hiç düşürmediğim için övünürdüm kendimle. Hiç boş bulunmaya gelmiyor işte bu işler. Çok kızıyorum kendime..

Sonra iki saat kadar uyutmadım, yatırınca hemen uyudu miniş. Şimdi gece nöbet tutacağım başında, bir sorun var mı diye.. Allah korusun..

Not: Geçen hafta ziyaretine gittiğimiz sevgili nenoşimiz de dün gece düşmüş ve kalça kemiğini kırmış.. Bugün bu kötü haberi de aldık.. Ne cumaymış.. Çok geçmiş olsun nenoşi, iyi haberlerini burdan yazmak istiyorum en kısa zamanda.

23 Aralık 2010 Perşembe

yeni mim.. emzirme reformu..

Kendi kendime cevaplayacağım ikinci mim oluyor bu. Ama bu kez Blogcu Anne isteyen üzerine alınsın dediği için kendi kendime sayılmaya da bilir.

(1) Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı sizce yüzde kaç? (*)
%30 olarak düşünmüştüm. Sadece %1,3 müş, inanamadım.

(2) Siz bebeğinizi ne kadar süre anne sütü ile beslediniz?
Yaklaşık onüç ay emzirdim.

(3) Kaç ay doğum izni kullandınız?
Sadece dört ay ücretli doğum iznimi kullandım ki zaten (iki hafta planlamamıza rağmen Ayaz geç geldiği için)üç haftasını doğumdan önce kullanmıştım. Bunun sonuna bir de birikmiş izinlerimden ekledim, neticede oğlum dört aylıkken işe döndüm.

(4) Yasal süt izninizi kullanabildiniz mi?
Evet bu konuda hiç sorun yaşamadım. Hatta süt iznimi günde iki saat kullandım, mesai saatleri içinde de başlangıçta günde üç kez süt sağıyordum.

(5) Emzirdiğiniz ya da süt iznini kullandığınız için iş yerinde mobbing (tepki, işi bırakmanız için baskı) ile karşılaştınız mı?
Hayır kesinlikle karşılaşmadım.

(6) Bebeğinizi toplum içinde, dışarıda emzirmeniz gerektiğinde sıkıntı yaşadınız mı?
Yaşamadım. Ancak ben bu konuda biraz çekingenim zaten. Gerektiğinde de hep örtü kullanarak emzirdim.

(7) Emzirme konusunda desteğe ihtiyacınız oldu mu? Gerek emzirme danışmanlığı, gerekse psikolojik olarak yeterince destek bulabildiniz mi?
Olmadı. Daha önce gittiğim eğitimlerde bu konuda oldukça detaylı bilgi verilmişti. Ayaz da ben de hiç sorun yaşamadık. Sanki o hep emiyor ben de hep emziriyor gibiydik daha ilk buluşmada. Çok şanslıydım.

(8) Emzirdiğiniz süre boyunca etraftan “sütün yetmiyor, mama ver, bu çocuk meme emmek için çok büyük” şeklinde baskı gördünüz mü?
Baskı görmedim. Ancak sütün yetmiyor sözünü duymamış anne hiç yoktur sanırım. Ayaz'ın kilosu hep %90-95 gittiği ve sadece anne sütü aldığı halde bile bu sözü duydum.

(9) Emzirme Reformu’nu biliyor musunuz? Sizce Emzirme Reformu neden gerekli?
Emzirme Reformunu biliyorum ve en başından beri de destekliyorum. Bebeğini altı ay sadece anne sütüyle beslemiş ve çalışan bir anne olarak işyerim oldukça anlayışlı olmasına rağmen çok zorlandım. Üstelik tüm mükemmel koşullara rağmen süt sağma işini boş bulduğum toplantı odalarında yapmak zorunda kaldım.

(10) Emzirme Reformu’nu web sitesinde desteklediniz mi? Destek olmak için www.emzirmereformu.com adresindeki formu doldurmanız yeterli
Destekledim.

İşe başladıktan sonraki koşullarımı burada yazmıştım. Özet olarak işi eve yakın, işvereni ve yöneticileri de oldukça anlayışlı, şanslı biri olarak yine de zorlandım. Ayrıca herkes şanslı olacak diye birşey yok. Bu şansa bırakılacak birşey değil.

17 Aralık 2010 Cuma

düzen.. düzen..

Bazen bazı şeyleri akışına bırakmak gerekir. Akışına bırakmazsanız çok yorulursunuz. Özellikle de zihnen yorulursunuz. Bazense akışına bırakmamak, dizginleri ele almak gerekir. Planlı hareket edemezseniz çok yorulursunuz, hem zihnen hem de fiziksel olarak.

Hayatı kendim için, dolayısıyla da ailem için daha kolaylaştırmam gerek çünkü yıpratıcı olabiliyor.

Ayaz doğduktan sonra, hatta işe dönmeme az kala, ev işi-yemek düzenini oturtmam gerektiğini biliyordum. Aylar geçti, kendince bir düzen kuruldu ama olmuyor. Ben de dizginleri ele almaya karar verdim. Tam da yılsonu, herkesin yeni kararlar alması muhabbeti varken iyi oldu.

  • Bunlardan biri işte; haftanın menüsü.. Tabii ki dışarı çekacağız, tabii ki canımız dışardan birşeyler de söylemek isteyebilecek. O zaman düşündüm ki ya o günün menüsünü es geçeriz ya da işte o "kalanlar" yazan günlere ilave olmuş olur. Ayrıca kolay menülerle başladım ki kendimi zora koşmayayım ve sıkılmayayım.
  • Diğer plan; evdeki temizlik ve çamaşır günlerini bir rutine oturtmak. Ancak bunun bir kısmı yalnızca bana bağlı değil ve bir türlü organize edemiyorum. Yeni yılla birlikte son kez konuşacağım.
  • O hafta hatta o ay içinde kendi yapacağım, planlayacağım ev ile ilgili işlerimi yazma ve yazdığım süre içinde kotarma planım var.
  • En önemli olarak; Ayaz için oyun gurubu oluşturma ve bu grubu da organize etme, aylık rutine bağlama planım var.
  • Ayaz için aktivite listesi oluşturma ve Berrin'i de buna göre yönlendirme planım var.
Organize bir yıl planım var dostlar..

haftanın menüsü..

Bu hafta itibariyle bazı şeyleri daha programlı bir hale yola sokma çalışmalarıma başlıyorum. Yeni yıl kararları diyelim ama başlamak için yeni yılı bekleyemeyeceğim.
Bu planların ilki de haftanın menüsü stratejisi..

Bu fikir Pratik Anne'nin Hafta'nın Menüsü blogundan aklıma geldi. İyi ki de gelmiş. Hem burada hem de mümkünse orada paylaşacağım menüleri. Belki bu şekilde belki daha yaratıcı menüler oluştururum ve belki de bu düzende devam etme konusunda kendimi motive etmiş olurum. Menüler pazartesinden başlayarak yedi günü kapsamaktadır efendim.

Bu (20/12/2010) haftanın menüsü;

Pazartesi: domates çorbası, bezelye, pilav, salata
Salı: domates çorbası, mantı
Çarşamba: pazartesiden kalanlar
Perşembe: saray çorba, tavuklu&nohutlu pilav, cacık
Cuma: patates oturtma, salata
Cumartesi: kalanlar
Pazar: kurufasülye, pilav, komposto

Haftanın Menüsü

8 Aralık 2010 Çarşamba

Abbas Ailesi..

Artık bitanishes sitesinin de adını abbas olarak değiştirmem gerek sanırım. Ayaz ve ailesi yine yollarda. Yine Antakya ve babaannesi de tabii ki yine yanında.. Dörtlü olarak güzel bir geziye çıkıp, yiyip içip dönmeyi planlıyoruz. Artık kaç kilo alırım bilemem ama az gün kalacağız, belki buradan kurtarırız. Dönüşte üç kişi çekirdek aile olacağız. Babaanne biraz daha kalacak.
Ayaz yine uçağa binecek, bu sefer o kadar bebek de değil ve emmiyor da. Umarım emzik alır paşam. Orada hava nasıl, sobalı evde Ayaz'ı nasıl zaptedeceğiz gibi soruları öteledim aklımdan, bakacağız nasılsa bir çaresine. Şimdiden düşünmek insanı yoruyor sadece.
Dönüşte bomba gibi fotolarla buradayız.