24 Ağustos 2011 Çarşamba

yine gidiyoruz..

Bu kez Antalya Karpuzkaldıran'a kampa gidiyoruz.. Bizim ekip işte canım. Babaanne ile dede önden gittiler, dört gözle Ayazçip'i bekliyorlar..

Ayazçip bizim daha doğar doğmaz oğlana takığımız isim. Çip kelimesi tüm aileye yerleşmiş durumda. Tam da bizim oğlanı anlatıyor bizim için. Çip demek, yaramaz değil ama afacan, inatçı ama sevimli, güleryüzlü ama işini bilen, eli işte gözü oynaşta bebiş demek bizim için. Ayaz demek..

Bir "çip" var bir de "çipos".. Ben arada uyduruyorum işte böyle kelimeler. Şimdi tamamen günlük hayatımızın içinde. Cümle içinde kullanalım "Bütün çip ve çiposlar parkta toplanmış".

Tatile geri dönersek yarın akşam çıkıp, bayramın son günü dönüyoruz kısmetse. Yine bavul hazırlamayı itinayla son güne bıraktım. Hiç endişelenmiyorum yalnız, çünkü artık üç bavulu yarım saatte hazırlayabilecek kıvama gelmiş bulunuyorum..

Dönüşte temizlik ve ütüler için de komşumun yardımcısını ayarladım ya üzerimden büyük bir yük kalktı..

Akşam ola hayrola diyelim..

Turunç'tan Ayaz enstanteneleri..








22 Ağustos 2011 Pazartesi

sütçüüüüüü...

Tarih dün akşam..

Israrla semizotu yemeyen Ayaz'a başka yemek de verilmeyeceği annesi tarafından bildirilir(O kadar da katı değilim canım, bir güzel salatalıklar, pideler yenmiştir, ne çok toktur ne de aç). Anne kırk yılda bir otorite kurmak ister.

Tabii o otorite anneannesi tarafından yıkılır. Ayaz köftelerle bir güzel beslenir. Annesi de o zaman süt yok, bu gece yatarken de gece uyanınca da süt içmeyeceksin der.

Yatılan yataktan üç kez "mama"-"yiyecek misin oğlum?"-"edet" diyaloğuyla mutfağa gidilir ama yenmez.

Dördüncü numarayı da nne yemez hadi bakalım yatıyorsu bir daha mutfağa gitmek de yok deyince, Ayaz yatakta ayağa kalkar, ayak ucuna yürür "Anneanne, anneanne... dütt düttt" şeklinde sen yapmazsan anneannem yapar edasıyla seslenir. Bak şu bücüre ya, gülsem mi ağlasam mı şaşırıyorum.. Tatlı uyanık..

Ama savaştım, otoriteyi yıkmadım-yıktırmadım. Sabah altıya kadar vermedim o sütü.

Ceza mı ceza, yapılan hareketle doğrudan da ilişkili bir ceza? İçim cız da etse bız da aklımı dinledim kalbimi değil. Bu kadar katı olmasa da biraz daha aklımı dinlemeliyim hepimizin ruh sağlığı için.

Zaten gece sütünü tekrar kesebilmek için bahane arıyordum iyi oldu..

19 Ağustos 2011 Cuma

İyi ki doğdum ben..

Eh bugün doğum günüm, kendi kendime kutlayayım dedim..

Şaka bir yana birtanem kocam sevgilimden aslında daha önce kendim -daha ilerideki başka bir özel zaman için- sipariş ettiğim hediyeyi beklemediğim bir zamanda ve o hediye ile ilgili hiçbirşey düşünmezken aldım..

Koluma bakıp duruyorum diyim siz anlayın..

Böyle konularda çok saf oluyorum. O hediyeyi almaya gitmişken biz de aynı alışveriş merkezinde yemek yiyorduk kızlarla. Hem de doğum günüm. Gördük onu ama azıcık bile şüphelenmedim. O da iyi kıvırdı doğrusu. Sonra kızlar kalktı ben de bir kahve içelim diye onu bekledim.

Süprizimi aldım taktım.. Bu da tarihe not düşülsün diye buraya yazdım :)

bir not..

Blogger a resim yükleyemediğim için kaç gündür bekletiyorum yazıları. En sonunda dayanamadım yayınladım. Resimler sorun düzelince gelecek umarım..

Marmaris devam..

Tatilden biraz daha davem etmek istiyorum.

Ayazcım, birkaç kaza dışında bezsiz dolaştı bir güzel. Kaka için genellikle odamıza çıktık. Zaten ya kahvaltıdan hemen sonra ya akşam yemeğinden hemen sonra ya da ikisi birden olduğu için pek sorun olmadı. Zaten son durum olarak kakayı söylüyor(çiş diyor kakaya). Çişi de söylemiyor ama belli aralıklarla götürünce hemen hemen hiç kaza olmuyor. Yine de sanırım şimdilik sokak gezmesine filan bezsiz çıkamam.

Ayaz'ın hastalığı orada düzeldi, buraya gelince tekrar nüksetti. Ateş gibi bir durum yok ama öksürük var ve bitmek bilmiyor. Oysa o kadar iyi koruyup kolluyoruz ki anlatamam. Hele şimdi gündüzleri babaannesi yanında, kendimden çok güvenirim ona bu konuda.

Turunç Otel'e gelince.. Sonuçta çocukla kesinlikle gitmenizi tavsiye edebileceğim bir yer. Çok çocuk var, çocuk kulübü var, gayet güzel ve büyük bir parkı var, akşamları çocuklara animasyon var, güzel denizi ve iki havuzu, büyük havuzlarından birinde sığ bir kısmı-tüm çocuklar orada oynuyorlar-, ayrıca çocuk havuzu var. Akşamları çocuklar için ayrı menü var. Onun dışında da bol yiyecek seçeneği var. Çalışanlar gayet güleryüzlü ve yardımcı.

Deniz hemen derinleşmiyor normal, yalnız daha bizim boyumuza gelmeden yosunlar başlıyor. Çocuklar için sorun değil ama bizim için çok hoş değil. Yine de sonuçta mavi bayraklı tertemiz deniz. Yalnızca çok rüzgar olan bir gün karaya izmaritler filan vurmuştu. Ancak alternatifi çok. Daha önce yazdığım gibi iki güzel havuzu var; biri aktivite havuzu, devamlı bir eğlence oluyor, diğeri dinlenme havuzu, güneşleniyor yüzüyorsunuz. Bunların dışında da otelin olduğu koyun bitimine doru bir tünel/ mağara açmışlar. Buradan açık denize çıkabiliyorsunuz. Orada ufak bir iskele var ve denizi muhteşem. İçinde balıkları yüzerken izliyorsunuz. Bunların dışına bir de aqua parkı var otelin. Burada da büyükler için olduğu gibi çeşitli yaş gruplarındaki çocuklar için değişik kaydıraklar var.

Odalar yepyeni, pırıl pırıl. Yemekler güzel, çeşit çok bol. Sonuçta dört yıldız olduğunu aklınızdan çıkarmamanız gerekiyor.

2011 ilk tatillllllll...

İlk tatil diyorum çünkü sonradan açıldık arap atları gibi. Bayramda bir daha deniz ve güneş bizi belkiyor.

Dolu dolu altı gece yedi günümüzü Marmaris'ta Turunç Otel'de geçirdik. Otel dışında gezemedik, gezmek de istemedik. Sadece akşamları otelin önündeki sahil yolundan Turunç'un içine geziler yaptık. Zaten küçücük bir yer. Sevimli ve küçük bir belde. Marmaris, İçmeler gibi yerleri sadece uçakla-otel arasında aktarma yaparken görebildik, gayet sevimli göründüler kendileri gözüme..

Sabah gidişimiz sabahın köründe olduğu için 04:00'te uyanıp 04:30'da evden çıkmak zorunda kaldık ki, hiç tavsiye etmem. Zaten hemen herşeyi son dakikaya bıraktığım için iki buçukta yatmıştım. Şükür ki Ayaz uçakta uyudu.

Yolculuk ve otele varışımız süper geçti, Ayaz'dan yana hiç sıkıntımız olmadı. Yalnız hayatımda ilk kez kulaklarım tıkandı, geçmesi de akşamı buldu. Havaalanından transferle otele gittik ve yerleştik ve uyuduk. Mutlu son yani..

İlk gün hemen plaja indik ve Ayazım oğlum mayosunu giyer giymez denize doğru yürümeye başladı ve girdi. O gördüğünüz mutlu mesut deniz fotoları daha ilk günden. Kendisi simitten ve daha sonra anlatacağım üzere kolluktan hiç hazetmedi, serbest takılmayı tercih etti.

Su kuşu kimliğiyle bize süper anlar yaşattı. Ancak ayakları yere basabildiğinde daha mutluydu. Çakılla karışık kumlarla oynamaktan çok zevk aldı. Pıtır pıtır yürüdü.. Özgürce dolaştı, su taşıdı su boşalttı. Enerjisini bol bol kullandı. Hem öğle hem de akşam uykularına sızarak daldı. Her ikisinden de uyanmak istemedi zorla uyandı. Hatta biz uyumasın, animasyonladan parktan faydalansık istesek de o dayanamadı. Yanıbaşımızda pusette uyuyakaldı. Demek ki hiç mi hiç harcayamıyormuş enerjisini benim oğlumcum. Çocuk dediğin sokakta büyümeli ama nerde bu zamanda o şans.

Bunun dışında bol bol yedi, garson olan Volkan Abisinin peşinden koştu. Ne içersin oğlum sorusuna ya "portakal" ya "ayran" dedi. Burada senin kolandan yok dedik ikiletmedi.

Son günlere doğru hadi havuzu da deneyelim dedik. Havuza denizden de çok bayıldı. Tabii su daha sıcak ve tuzlu değil, daha çok işine geldi. Havuzun içindeki alçak kısımdan derinde duran babasının üstüne bol bol atlayış yaptı. Hatta burada babasını hep bana tercih etti ki tarihe not düşmeden geçemem. Haklı çocuk ben de olsam ben de onu isterdim.


Bunun dışında da bol bol "Hayır" dedi. İki yaş sendromunun tüm marifetlerini sergileyerek nasıl bir yılın bizi beklediğini gösterdi. Uykusu geldiğinde en yapışık anneci çocuktan beterdi. Açık büfeyi bir gönül rahatlığıyla gezebilmişliğim yoktur. Sağolsun kocacım ikimizi de elleriyle besledi.

Biz de sabah oğlumuzla uyandık, öğlen oğlumuzla uyuduk, öğleden sonra onunla kalktık ama akşam kendisine eşlik edemedik uyurken, baş başa kaçamaklar yaptık.

18 Ağustos 2011 Perşembe

finito...

O yeni başlayan, araya tatil girdiği için bizimle sadece on günü geçiren bakıcı adayımıza bu sabah elveda dedik. Kötü şeyler yaşamadık sadece onunla olamayacağını anladık.

Benim gözüm korkmaya başladı.. Zaten yabancı birisiyle aynı evde yaşamak iyice zor..

Sonuçta bizim hepimiz için iyi olacağını düşünüyorum ama öncelikle oğlumuzun sonra da bizim düzenimizin de biran önce oturmasını istiyorum..

Tekrar anladım ki ben çok yapıcı ve olumlu bir insanım hatta biraz fazla..

Ayaz hala hergün Berrin'i soruyor, içim kıyılıyor..

Bir yandan da biliyorum ki onun en çok istediği benim. Ben olayım ona yeter. Kır bacağını otur evinde diyorum. Hani birileri gaz verse biraz baya meyilliyim ama etrafım mantık insanlarıyla dolu..

Bugün aklımın değil kalbimin konuştuğu bir gündeyim..

Yoruldum ama tükenmem..

2 Ağustos 2011 Salı

son.. son.. son..

Ayaz'ın hastalığı ateşten öksürüğe çevirdi derken sonunda pazar günü acilde bulduk kendimizi ve maalesef antibiyotiğe başladı oğlum. Antibiyotik alınca tabii şimdi öksürüğü de azalır gibi oldu. Çok şükür. Bu arada benim boğazlar gitti, iştahım gitti. Ateşim olmadı ama aynı Ayaz sendromları göstermeye başlayınca acımadım kendime gittim doktora aldım ben de antibiyotiği.

Tam da tatile gidiyoruz derken insan bir şeye çok heveslenirse burnundan gelir ya, öyle olacak diye korkuyorum. Perşembe gidiyoruz kısmetse. O zamana kadar toparlanırız inşallah.

Pazar akşamı da yeni bir bakıcı başladı bu kez yabancı uyruklu. Bizimle kalacak. Ancak 2-3 ay kadar babaannesi ve anneannesi dönüşümlü olarak eşlik edecekler evimizin yeni kişisine. Öyle Ayaz'ı hemen bırakmak gibi birşey düşünemezdik zaten. Anneler olmasa başka alternatifler düşünecektik, ücretsiz izin ya da işten ayrılma hatta belki(İç ses; daha mı iyi olurdu ki?).

Bu konularda kendimi o kadar yıpratıyorum ve o kadar yoruluyorum ki buraya da uzun uzun yazmak istemiyorum. Daha ileride tecrübelerimi anlatırım sanırım.

Bir de tuvalet konusu var tabii. Ayaz %90 başarılı, aslında herşeyi biliyor ama boş bulunabiliyor. %100 için sabırlıyım, şimdiye kadar hedef koymadım ama bunun için ay sonu, bayram sonu yeterli olur diye düşünüyorum.

Bizde son dakika böyle, daha tatil için bavul hazırlamak var, malum kadınsal işler var(neden kadın olmak bu kadar zor ki?), evi derli toplu bırakmak var..

1 Ağustos 2011 Pazartesi

bezsiz Ayaz devam..

İlk haftayı atlattıktan sonra ikinci haftanın başında ilk kez çişini söyledi. Ondan sonra da kakasını hep söyledi. Çişi genelde biz sorunca ya da maalesef yaptıktan sonra söyledi. Genelde günde bir kaza ya da hiç kazasın geçti günlerimiz derken bu hafta söylemeye başladı. Bildiğin söylüyor yani inanamıyorum. Sadece birşeye çok dalmışsa mesela çarşamba günü hastayken peppe seyrediyordu, var mı dedim, yok dedi. Güvenmemeliydim çünkü epey olmuştu. Sonra anne çiş dedi, hadi gidelim deyince de bittiiii dedi. bir de baktım yapmış. Büyük ihtimalle tv den ayrılmamak için yok dedi, sonra da ona dalınca tutamadı.

Kesin birşey var ki tutmayı öğrendi. Çünkü apmaktan zevk aldığı bişey varken de tutuyor, biraz sonra bi daha söylüyor, götürüyorum yapıyor.

Bu arada peppe nin de faydası oldu. Tuvalet eğitimiyle ilgili bölümde peppe lazımlık kullandı. Bizimki de daha önce hiç kullanmadığı lazımlığı banyodan getirdi salonun ortasına koyup oturdu. Yapıcakmısın deyince de evet dedi. Ben de indirdim külodunu, hem de kaka yaptı. Çok şaşırttı beni. Başka da lazımlığa oturmadı.

Baya baya ilerleme kaydettik yani. Artık herşeyin farkında. Bu haftasonu, şişe ve kavanoza da alıştırayım da, tatilde de rahatlıkla devam edelim diye düşünüyorum.

Artık dışarıya çıkarken de bağlamıyorum. Ama hiç uzun süreli çıkmadık. En fazla on dakikalık çıktı bu hafta. Malum hastalık da sebep oldu. Hasta hasta devam etti oğlum tuvalete. Bir açıdan da iyi oldu, o ateşli haliyle bezlerin içinde pişmedi o güzel popişi.

Bu arada bahsettiğim değişiklikler de düşündürüyor beni tabii ama oğlumun uyum kabiliyetine güveniyorum. Çok değişik zamanlar bekliyor olacak bizi.

Daha önceki yazımda saklıyorum dediğim gelişme de bu işte. Bu kadar saklayabildim ancak..