27 Temmuz 2010 Salı

"Ne diysem O!" Durumları

Uzun bir aradan sonra buradayım. Hergün yazmak istiyorum ancak bir türlü fırsat bulamıyorum. Fırsat bulsam kafamı toplayamıyorum. Hazır tüm koşulları sağlamışken, iki satır anlatayım.

Ayaz bir şekilde bağırarak ve mızmızlanarak hatta uykular gelmiş keçiler kaçmışsa ağlayarak istemeyi öğrendi. Herkes diyor ki ağlayınca istediğini verme, yapma şöyle böyle.. Gel de sen yapma kardeşim. Kucağında vızır vızır vızırdayan canının içi varken, başın dönmüş acele içindeyken gelde sen verme o istediğini.

Bu konuda ben de babası da Berrin Teyzesi de çok dikkat ettik aslında. Hep ona anlattık, yapmak istediği şeyi neden yapamayacağını. Ağlatmadık dikkatini başka şeye çektik. Aylayınca vermedik ama yavaş yavaş bu noktaya nasıl geldik? Anlayamıyorum. Biri bana anlatabilirse de çok sevinirim. Sanmayınki devamlı bu halde. Gayet tatlı aslında da, böyle de yapıyor arada..

Geçen Pazar mesela ilk kez Ayaz'ı da yanımıza katıp, babaanne ve dedeyle bir düğüne gittik. Çok usluydu paşam. Bir ara elimde ekmeği görünce elini uzattı ve güzel bir ses çıkararak istedi. Bağırma filan olmadı. Hemen tebrik ettik kendisini dedesiyle. Geneldeyse "vuaaauuwww" gibi bir kükremeyle ister o ekmeği. İşte kükrediği zaman ne yapayım bilmiyorum. Vermesem kükremeler büyüyerek ağlama numarasına dönüşecek. Zaten sonuçta birşey istiyor ve sesini bana duyurmaya çalışıyor. Neden vermeyim. Sadece böyle yapmamasını, "ver annecim" :) demesini söylüyorum. Başka da birşey aklıma gelmiyor. Sabırla bağırmamasını, mızlamamasını, ağlamamasını söylüyorum, anlatıyorum, açıklıyorum.. Böyleyken böyle işte..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder